Kayıp Arzunun ve Kimliğin İzinde: Bedel ve Kürt Lubunya Öznelliği
Makale / Emrah Karakuş

490-254 Kayıp Arzu

“Bak şunu düşün, hala konuşamıyorum ben. Kendi kültürümden en basit o seksin en doğal hali, belki politikleşen, o politikliğinde seks anında mizahlaşan, o dili kurgulayabileceğim ne hissiyatım var ne de ciddiye alabileceğim bir içgüdüm var, çünkü bana hala alaycı geliyor. Komik geliyor. Oysa ben şu an kendi dilimde kendi arzumu, şehveti bulabilmek zorundaydım. Bunu bile benim elimden aldılar, şimdi bu neden politik olmasın. Bunu başka bir yerde otur anlat bakalım seni nasıl ciddiye alacaklar, bu sefer ciddiyet kısmından başa sar.”

Diyarbakır’da seks işçiliği yaparak hayatını geçindiren, gerilla mücadelesi vermiş, trans görüşmecim Onur, yaptığımız görüşmelerden birinde arzunun bedeli olarak anladığı bir kayıptan, yukarıdaki sözlerle bahsediyor. Elinden alındığını ve dolayısıyla yaşadığımız zamanda artık var olamadığını düşündüğü bu kayıp, birçok Kürdün ortak deneyimlediği ama çok da dillendiremediği, bir hayalet gibi varlığını ve yokluğunu mahremin yoğun deneyimlerinde hissettiren bir arzu biçimi. Kürtlerin Türkçe sevişerek, cinsiyet ve cinsellik mefhumlarını Türkçe düşünerek deneyimledikleri bu ötekinin dilsel dünyasında yer bulma hali ilk bakışta Spivak’ın “Madunlar Konuşabilir mi?” (1988) sorusuna hapsolmuş gibi görünüyor. Fakat kayba yönelik bir arayışı imlediği müddetçe sorunun postkolonyal tutsaklığından kendini kurtarıyor. Proust’un kaybolan geçmiş anlatılarında ortaya çıkan ve tam da geçmişi geçmiş olmaktan kurtaran, hafızanın ötesine taşıyan, bu arayışsal anlatı (Deleuze 2008) bugün Kürt Türkiye’sinde trans ve kuir öznelerin deneyimlerinin ortak noktasını oluşturmaktadır.

2020-2021 yılları arasında Diyarbakır’da ve İstanbul’da gerçekleştirdiğim etnografik araştırma vesilesiyle tanıştığım, arkadaş olduğum ve gündelik ve mahrem hayatlarına tanıklık ettiğim trans ve kuir gençler ilk bakışta apolitik olmakla “suçlanacak” ve yaygın biçimde ahlaksız olarak yaftalayacak hayat tarzlarını ve dünya görüşlerini “Kürtler nasıl arzular ve arzulanır?” sorusunu gündemleştirerek, Kürt toplumsal cinsiyet mücadelesinin merkezine yerleştiriyorlar. Bu sorgulamalar arzunun kültürel bir fark olarak kurgulanmasından ziyade, Kürt lubunya gençlerinin hayatlarına sinmiş, kendini içerisinde bulunduğu güvensizleştirme dinamiklerinin dahilinde anlama ve bulunabilecek cevaplarla duygulanımsal bağlar kurma, materyal ihtiyaçlarını giderebilme ve öznelliklerini şekillendirebilme halleri bakımından kuşkusuz ki hayati önem taşıyor. Özellikle 2015’ten sonra Kürt şehirlerinde başlayan savaşın kentlerde yol açtığı yapısal ve sosyal yıkım içerisinde gelişen bu arayışların Kürt mücadelesinin siyasi söylemleri içerisinde hayat yaratma arayışına nasıl dönüştüğünü anlamaya çalışacağım bu yazıda, Kürt lubunyaların bedel kavramını kullanma biçimlerine odaklanıyorum.

Diyarbakır ve İstanbul’da bedel kavramının arzulama halleri üzerinden yeniden anlamlandırıldığı mahrem deneyimler bizlere Kürt lubunyaların hayatlarının değerini Kürt toplumuyla, Türk lubunyalarla ve Kürt siyasi hareketi ile hangi yollarla müzakere ettiklerini anlatıyor. Bu bağlamda, bedel, kişisel duyguların ötesinde toplumsal olanı kurgulayan bir duygulanım ekonomisi (Deleuze ve Guattari 2016) içerisinde kurulmaktadır. Kimi zaman cinsel deneyimin ve uyuşturucunun “yükselen” ve “düşen” yoğunluklarında, kimi zaman apartlarda Kürt erkeklerinin Türk erkekler tarafından egzotikleştirildiği söylemlerle şekillenen arzu yatırımlarında, çoğu zaman da kendilerini içerisinde buldukları ve bizzat kuşandıkları gözetimci pratiklerde kendini var eden bu duygulanımsal ekonomiler (Ahmed 2004) bir yandan arzulu öznelerin birliklerini yaratırken diğer taraftan bu birlikleri kendilerine karşı çeviriyor, gözetimin hakim olduğu bir iç savaş ve dış savaş düşüncesi yaratıyor, ihanet ve sadakat hislerini alevlendiriyor, ve bu yollarla öznelerin kendi Kürt meselelerini anlamlandırıyor. Bu nedenle, araştırma odağımı direniş ve baskı söylemlerinin ötesine taşıyıp, Kürt lubunyaların verdikleri mücadelenin değerini hatırlayarak toplumla bedel mefhumu üzerinden girdikleri sözleşmenin onları savaşın gerçekliğiyle tanıştırdığı ve hatta savaşın politik öznelerine dönüştürdüğü deneyimlere çekiyorum. Onur’un arzunun bedeli olarak tanımladığı kaybı işçiliğini yaptığı, emeğini verdiği cinselliğin duygulanımsal deneyimlerinde arıyorum.

Bedel ve Seks İşçiliği

Diyarbakır’da özellikle son on yılda baskın bir emek biçimi olarak kendini var eden seks işçiliği birçok Kürt lubunya için yaşamlarını anlamlı ve değerli bir biçimde yaşayabilmenin tek yolu gibi görünüyor. Öncelikle ailelerinden kopuşun ve kendi ayakları üzerinde durabilmenin temel koşulu olarak gördükleri, geçim sıkıntısından kurtulmanın tek geçerli yolu olarak bildikleri seks işçiliği lubunyaların duygulanımsal dünyalarında başka anlamlar içeriyor. Seks işçiliğini bir çaresizliğin sonucu olarak kodlayan liberal insan hakları söylemlerinin yada bir sömürü alanı olarak düşünen sosyalist etiğin aksine lubunyalar arzu ve değer mefhumlarının müzakere edildiği güçlü duygulanımsal dinamiklerden bahsediyorlar.

Bedel siyaseti Diyarbakır’da ve diğer birçok Kürt şehrinde kendisini materyal ve duygulanımsal olarak var ediyor. Özellikle son Kürt savaşından sonra güçlenerek duvar yazılarından protestolara, bir Kürdün hangi ideolojik pozisyondan konuştuğunu anlama becerilerinden en yaygın olarak hissedilen parti ahlakının etik iletişimsel becerilerine kadar bedel, yaygın bir şekilde dışa vurulan bir duygulanma biçimidir. Genel olarak Kürt mücadelesi için verilen kayıplar ve ona duyulan derin bağın oluşturduğu borçluluk hissi üzerinden anlamlandırılan bedel (Neyzi and Darici 2015, Yoltar 2017, Ozsoy 2010, Üstündag 2018), heteronormatif olarak örgütlenen değer aileleri imgesinde oluşan Kürt milli mücadelesinin dışarısına taşıyor. Bedel artık uyuşturucu alt kültürü ve seks işçiliği ekonomisi de dahil olmak üzere birçok alanda o alanın kurulması için verilen mücadelede kaybedilenler ve mücadelenin yükümlülükleri üzerindende kendisini dinamik bir şekilde var ediyor. Trans bir seks işçisi olan görüşmecim Elis bedel üzerine yaptığımız bir sohbette bana bedelin Diyarbakır’daki bütün sosyallikleri kurduğunu “Diyarbakır’ın kendisi bedel” diyerek anlatmıştı.

Diyarbakır’ın Türkiye’deki Kürt coğrafyasının Türk devleti ile ilişkisi bağlamında Elis tarafından “Kürdistan’ın bedeli” olarak anlamlandırılması şehrin maruz kaldığı ağır militerleşme ve güvenlikleştirme süreçleri açısından son derece anlamlı görünüyor. Elis burada Diyarbakır’ın sosyal yıkımına işaret eden ve Kürt kitlelerini mücadelenin anahtar kavramlarından biriyle buluşturan bedelin Türkiye’deki Kürtler için ağır kayıpsal ve yükümlülüksel anlamına işaret ediyor. Bu genel tablo içerisinde, özelde Kürt lubunyaların hayatında bedelin çok daha alternatif anlamlandırılma biçimleri bulunmakta. Diyarbakır’a saha çalışması için ilk gittiğim zamanlarda karşılaştığım yaygın bedel söylemi en çok da Kürt lubunyaların yaptıkları ev baskınları sırasında ve sonrasında dillendiriliyordu. Daha çok Diyarbakır ve diğer Kürt şehirlerinin dışından yeni gelen seks işçilerine yönelik geliştirdikleri bu korumacı refleks, kendi mahrem ekonomilerini korumanın ötesine geçiyordu ve Diyarbakır’da seks işçisi olarak çalışma hakkını kentte yıllarca verdikleri emek ve savaşım bağlamında tanımlıyorlardı. Bu savaşım sonucunda elde ettikleri görece özgürlük içerisinde kristalleşmiş seks işçiliği ekonomisinden ötekilerin hiçbir emek vermeden faydalanmalarını istemiyorlardı. Yeni gelen ötekinin yaklaşımının bir el koyma olduğunu düşünen Derya yaptığımız görüşmede Türk ve Kürt seks işçileri arasındaki farkı şöyle özetledi.

“Aramızdaki fark, birinin hazıra konması birinin de çok bedel ödeyip de almaya çalışmasıdır. O bedeller biliyor musun bize güç katıyor, bize bir yaşam tarzı oluyor. Ben atıyorum kendimde söyleyeyim böyle, ben yanlış insanları göre göre güçleniyorum. Bana yanlış yapan, benim arkamdan kahpelik yapan insanları göre göre güçleniyorum. Ders alıyorum, diyorum bu bana bir ibretliktir, gelsin anasını satayım, yılmak yok, mücadeleye devam. Son nefesime kadar mücadele edeceğim diyorum.”

Kürt coğrafyasının dışarısından gelen ve var olan ekonomiden doğrudan faydalanmak isteyen seks işçilerine karşı, Derya’nın bedeli bir yaşam tarzı olarak görmesi bedelin aslında hiçbir zaman tam olarak ödenmeyen bir bağlamdan kurulduğunu anlatıyor. Bunun en önemli nedeni bedelin anlamlandığı sosyal ilişkilerin sürekli olarak devam eden bir mücadeleler alanı olarak yaşanmasıdır. Mahrem ilişkilerden devlet şiddetine kadar birçok alanda verilen bu mücadele Diyarbakır’da son yıllarda daha da keskinleşen bir gözetim kültürü ve şiddetini işaret ediyor. Türk güvenlik güçlerinin kent içerisinde kurulan ve askeri personele ve onların ailelerine tahsis edilmiş olan “güvenli siteler”den ve sokaklarda gezen sivil polis ve askeri-polis araçlarından askeri ihtiyaçların satıldığı dükkânlara kadar uzanan devletin güvenlik aygıtlarının zapt ettiği bir semte dönüşen Ofis, özellikle Sur Savaşı’ndan sonra seks işçilerinin yoğunlukla ikamet ettiği bir alan haline geldi. Seks işçiliğinin en önemli sorunlarından biri olan evlerinin “patlaması” (ifşa olması) böylesi bir güvensizleştirme karnavalında polisin başat rol oynadığı ve güvenliğin sosyal bir ilişki olarak kurgulandığı bir ilişkiler alanını ifade ediyor. Seks işçisi lubunyalar birbirlerinin kimliklerini ve mesleklerini ev sahiplerine, komşulara ve hatta polise ifşa ederken seks işçilerinin varlığından rahatsızlık duyan komşular, seks işçiliğini bir sömürü alanına dönüştürmeye çalışan mafya, seks işçilerinden  rant elde etmeye çalışan emlak acenteleri, ve seks işçiliğini suçlulaştıran devlet ile çoğu zaman farkında olmadan, bazen de bilerek, iş birliğine girmiş oluyorlar. Bu iş birlikleri içerisinde polisten alınan ödül karşılığında muhbirlik yapılması, enformel çalıştırılan genelevlerin basılması, lubunyaların tutuklanması, uyuşturucu satışı ya da PKK’ye yardım bahanesiyle evlerin mühürlenmesi gibi baskılar bulunuyor.

Bütün bu güvensizleştirilmiş ilişkilere karşı Kürt lubunyaların hem birbirlerine ve müşterilerine hem de Türk devletine ve Kürt toplumuna karşı verdikleri mücadelede edindikleri deneyim verdikleri bedeller üzerinden şekilleniyor. Birçoğu, ailelerinin Kürt mücadelesine verdikleri kayıpların yanında, seks işçiliği mücadelesi içerisinde suçlulaştırılmış, hayatlarının bir kısmını hapiste geçirmiş ve/ya suçlulaştırıldıkları için sosyal ölüme terk edilmiş bir yaşam içerisinde seks işçiliğini sahipleniyorlar. Fakat ne bu verilen bedeller ne de deneyimlemek zorunda kaldıkları sosyal ölüm kendilerini savaşın kurbanları olarak kurgulamalarına yol açıyor. Aksine, Kürt lubunyaların “madilik kültürü” (çatışma, kavga) üzerinden şekillendirdiği güçlü öznellikleri mevcut. Bu güçlü özneler çoğu zaman Vahşi Kadın Arzu (tuttuğunu koparan), Makas Serpil (90'ların İstanbul travesti alt kültürüne ithafen), Çorcu/Madi (antikapitalist bir çerçevede çalmak ve politik radikallik) Onur gibi, bazen de Bebek Ebru gibi personalarla ön plana çıkan, korkulan, fakat verdikleri bedeller üzerinden saygı duyulan bir sosyal statüye sahiptirler. Öyle ki, seks işçiliği konusundaki yeteneklerine ek olarak müşterileriyle, komşularıyla, torbacılarla ve diğer seks işçileriyle girdikleri ve çoğu zaman skandal denebilecek çatışmalar vesilesiyle de Ofis’i “patlatmış” (ifşa etmiş) ve bölgeyi seks işçileri için görece daha rahat yaşanabilecek bir yer haline getirmişlerdir.

Diyarbakır’daki madilik (çatışma kavga) kültürü içerisinde oluşan bu personalar çoğu zaman madilik hikayeleri aracılığıyla yeni jenerasyon için bir öğreti oluştururken, güllümlerde (eğlenceli sohbetler) bu madi ama son derece komik hikayelerin kolektif jeneaolojisini birbirleriyle paylaşıyorlar. Birçok lubunya için, hatta bu madiliklerin hedefi olmuş lubunyalar için bile, lubunyaların Diyarbakır’da günümüzde görece daha rahat yaşamasını sağlayan bu bedelleri ödedikleri için skandal personaların çok önemli bir yeri bulunmakta. Bu nedenle, dışarıdan bir seks işçisiyle karşılaştığında bedel ödemiş olmayı ilişkileri çok sıkı olmayan bir seçilmiş ailenin öznelerinin mücadeleleri üzerinden kurguladığı haliyle Kürt bedeli lubunyalar için Kürt lubunya bedeli haline geliyor.

Fakat Kürt lubunya bedeli olarak kristalleşen bu varoluş hali müşteriler ve toplumla ilişkisi açısından daha derin ilişkilere işaret ediyor. Kürt lubunyalar bedeli bir değer müzakeresi bağlamında değerlendiriyorlar. Sıkı pazarlıklar, manipülasyonlar, tehditler üzerinden müzakere edilen cinsel hizmetin karşılığı olarak verilecek parasal değerinden başlayarak düşündüğümüzde bile bu değerin hiçbir zaman karşılığını bulamayacağı bir düşünce biçimiyle karşılaşıyoruz. Kürt seks işçileri verdikleri hizmetteki emeğin duygulanımsal boyutunu anlatan bir çabadan bahsediyorlar. Bu hizmet sadece cinsel ilişki olarak kalmıyor, müşterilerinin cinsellik, kimlik, toplumsal cinsiyet, Kürt meselesi gibi konular üzerinden dönüştükleri, gündelik ve cinsel sorunlarını paylaştıkları, gönül bağı kurdukları, heteronormatif yaşamlarının baskıcı arzu taleplerinin ötesinde arzular keşfettikleri bir hizmete dönüşüyor. Elis için bu dönüşüm lubunyaların daha derinde hissettikleri ve paylaştıkları kendilerine yönelik transfobik ve homofobik şiddeti kabul etme halini getiriyor. Görüşmemizde bunu şöyle ifade etti:

“Oradaki satıcının, esnafın bana bir laf atması beni ne kadar demoralize ediyorsa da gelecekte, 5 yıl sonra, o laf atma bir direnişe dönüşüyor. Azalıyor, çünkü biz görünüyoruz. Bu şiddeti benimseyerek, bilerek gerçekleşiyor. Benim gibi önceleri Diyarbakır’da bu yüzden gezmek istemeyen insanlar gezmedikleri için gördüklerine laf atıyorlardı. Çünkü yeni görüyorlardı, bir iki tane, üç tane görüyorlardı. Ama gün içerisinde on tane kişiyi gördüğünde hangisine laf atacaksın, en son kabulleneceksin, susacaksın. Bu yani, bu yüzden benim bedel ödediğim bir şehre, benim başka bir yerde çalışmama imkân sağlamıyorsa, ekmeğimi engelliyorsa, ben de onun ekmeğini engellerim, hele ki kendi memleketimdeyse. Bedel bu!”

Elis ve diğer birçok lubunyanın kendilerine yönelik şiddeti kabul etmeleri ve bu şiddetin ana akım görünürlük politikasını tersyüz ederek, şiddetin deneyimlenmesinin toplumu bir şekilde dönüştürdüğünü anlamaları belki de Kürt lubunya bedelini Kürt mücadelesinin bedeline en çok yaklaştıran yanı. Kürt lubunyaları bedeli kendi deneyimlerinde anlamlandırırken kaybettiklerini düşündükleri Kürt (lubunya) arzusunun oluşum alanlarını (her ne kadar şiddete içkin kurulmak zorunda kalsa da) özgürleştiği bağlamları değer verildiği duygulanım biçimlerinde arıyorlar.

Apart Öznellikler: Türkleşerek Kürtleşmek

Çok sıcak bir cumartesi akşamı Azeri bir eskort olan Ali ile turuncu uygulamadan çalıştığı aparta davet edildim. Uzun zamandır yazışıyorduk ama bir türlü buluşamamıştık. Kapıyı çaldım, içeriye girdim ve çoğunluğu Kürt olan, kimisinin çırılçıplak yatakta ihtişamlı vücutlarını yaydıkları kimisinin kenarda tek başına sigara içtiği, kimisinin ise sohbet ettiği beş altı kişilik bir gruba selam verdim. Burası Beyoğlu’nun en işlek yerlerinden biriydi. Seslerin kendi temposunu tutturduğu dışarıdaki trafik gürültüsü camdan sızan florasan ışığına, oradan da televizyondaki elektronik müzikli klipten yayılan neon ışıklarına çarpıyordu. Arkamdan gelen sıcak ampul ışığıyla içerideki loş iki lambanın ışıkları birbirine, oradan sigara dumanlarına, nefes, ter, fıkırdamalar ve şakalar arasında gülüşen erkeklerin dağınık yataklarına, oradan erkeklerin bedenlerine ve biraz sonra başlayacak sekse ortam hazırlayan diğer işaretlere bağlanıyor, herkesi aynı anda hem geren hem rahatlatan bir karmaşanın içerisinde yutuyordu. Kenardaki kapağı açık epimedyumlu macun, gece boyu sürmesi beklenen, birilerinin çıkıp barlarda eğleneceği, başkalarının ya belde (para) için ya koli (seks) için ya da sadece yatacak bir yere ihtiyacı olduğu için gelip kalacağı bu ortamın motor gücüydü ve bu gücü başka arzu noktalarına taşıyacak olan uyuşturucuların alkol ve meyve suyuyla birlikte moleküler örgütleyicisiydi.

Mert’le ilk defa burada tanıştım, içeride bulunan diğerleriyle kıyaslandığında en konuşkanı, en çok sarılanı, dinleyeni ve kavga edeniydi. Normatif güzellik kalıplarına uymayan biriydi Mert. Tanımadığı kimselere ve özellikle Türklere Şanlıurfa’dan olduğunu söylüyordu ama bu doğru değildi, gerçek memleketini ve kendisiyle ilgili diğer kişisel bilgileri herkesin bilmesini istemiyordu. Daha sonra öğrendiğime göre Gebze’den gelen bir arkadaşıyla birlikte yukarı kattan bir daire kiralamıştı. İstanbul’un kenar bölgelerinden ya da başka şehirlerden gelen ve buradaki tek odalı apart dairelerinde kendisi gibi arzularının ve emeğinin arayışında olan diğer Kürt gençleri ile yaşadıkları arzu akışlarının belli ırksal fanteziler üzerinden kurulduğunun oldukça farkındaydı. Zira Türk lubunyalarla girdiği romantik ve cinsel ilişkilerin ana hattını belirleyen unsur tam da Onur’un kaybettiğini düşündüğü Kürt arzusunun Türk lubunyalar tarafından Kürt erkeklerden talep edilmesiydi.

Kürt erkeklerinin İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde var olan kuir ilişki ve duygulanım ağlarına dahil olabilmeleri için ya Kürt kimliklerini Türk lubunyaların egzotikleştiren bakışına çoğu zaman abartarak sunabilmeleri ya da bu kimliğin performanslarından ve bedende gösterdiğini düşündüğü kimliksel atıflarından kurtulabilmeleri gerekiyordu. İlk yolu tercih edenler, ki birçok Kürt erkeği için bu yol öyle ya da böyle bir şekilde tercih edilmek zorunda gibidir, için bu yolun ilişkilenimsel alanı oldukça kısıtlıdır: Yatak odası. Genel olarak Türk lubunyalar bir biçimde Kürt erkeklerini oldukça çekici, erkeksi, büyük ve damarlı penislere sahip, arzulu özneler olarak görülürler. Bu son derece oryantalist temsilin altında yatan ve çoğu zaman “Doğulu erkek” olarak adlandırdıkları Kürt erkeklerinin “vahşi,” “medeniyetsiz”  ve hatta “tehlikeli terörist” imajları yatak odasının dışarısına çıkarılması mümkün olmayan, yatak odasında ise sohbet alanı açamayacak bir ilişkisizlikle örtülür. Bu alanlarda Kürt olma hali ancak “Doğulu erkek” imajı üzerinden değerlenir.

İkinci yolu tercih edenler için Kürt olmak, bu kimliği reddetmekten öteye geçip kendi kimliğinin sınırlarını görme çabası içerisinde olmak ve hatta diğer kimliğin performanslarına girip çıkan bir kimlik dolaşımı olarak deneyimlenir. Kürt kimliğinin bariz göstergesi olan Kürt Türkçesi İstanbul Türkçesine dönüştürülür, Kürt erkeklerle girilecek herhangi bir sohbetin ilk sorusu olan “Nerelisin?” Türk şehirleriyle cevaplandırılır. Kendilerini, “aparttıkları” ve geçici olarak yerleştikleri bu yeni “Türkleşmiş” imajla kabul eden ve kendileriyle arkadaşlık geliştiren Türklerle Kürt meselesi hakkında konuşmaktan kaçınırlar, hatta Türk bayraklı tişörtleriyle, yüzükleriyle, fotoğraflarıyla sosyal medyada, whatsapp paylaşımlarında ve arkadaş gruplarında Türk kimliğini kabul etmiş bir Kürt olarak var olurlar.  Bu varoluşu Kürt erkeklerin oryantalist Türk arzu ekonomisi içerisinde asimile edilmesi olarak değerlendirmek bizi yanılgıya düşürebilir; çünkü öncelikle Kürt lubunya erkeklerin deneyimlerinde ortaya çıkan arayışları, daha sonra da ırkçılıkla karşılaşmış birçok Kürdün gündelik hayat deneyimlerinde iktidarla girdikleri müzakerelerde kendini her şeye rağmen var eden Kürt kimliğinin duygulanımsal ekonomisini görmezden gelmek anlamına gelir.

Mert ve onun vesilesiyle tanıştığım Kenan’ın bana Türk lubunyalarla ilişkilerini anlatırlarken söyledikleri, mesela Diyarbakır’dan İzmir’e ya da Hakkari’den İstanbul’a gelmiş başka görüşmecilerimin de hissettiği hor görülmenin yol açtığı ilişkilenmeleri çağrıştırıyor. Onlar için kimlik değiştirmenin bir kaçıştan öte bir arayış ve bu yöndeki bilinçli bir seçim olduğunu hissediyorum. “Türklerle asla aşk yasamam, onları beceririm” diyen Kenan, başka bir görüşmede daha önce Türk bir polisle altı yıl birlikte olduğunu belirtiyor. Kendisini aşağılayan Türk lubunyalardan intikam almak için giyimini, ismini, doğduğu şehri, aksanını değiştiren Kerem yine Kürt kimliğinin aşağılanmasının intikamını onları “becererek” aldığını söylüyor ve intikamını almasına yardım edecek varlıklı Türk bir lubunyanın kendisini “bir kez kolilemesi” şartını yerine getirdiğini anlatıyor. Fakat Kerem, başka bir görüşmemizde “aradığım ilişki istiyorum ki beni değiştirsin, beni başkası yapsın” diyor. Apartlarda birlikte olacağı Türk lubunyaların bir listesini tutan ve apart cinselliğini yaşamaya devam etmek üzere para biriktirmek için geceleri şişe toplayan Mert, apartta bir araya geldiği Türk bir lubunyanın kendisine “profil fotoğrafında eşkıyaya benziyorsun, o yüzden yazmadım sana” demesi üzerine, “sen de böyle diyorsan, bana dağdan başka yol görünmüyor” diyor. Kürt erkeklerinin memleketleri dışındaki hallerini belki de en iyi özetleyen ifade bir zamanlar İstanbul’un apart ortamlarında adı çokça gecen Baran’ın söylediği “arada kalmış olma” hali, bazen bu intikam hissinde ortaya çıkan Kürt meselesinin mahrem izlerinde ama çoğu zaman da peşine düştükleri aşkın, arzunun ve arkadaşlığın gelgitli arayışlarında kendisini var ediyor.

Sonuç

Bu makalede, öncelikle, Diyarbakır’daki kuir ve trans seks işçilerinin bedel kavramını dönüştürerek kendi hayatlarına dahil etme süreçlerini vermiş oldukları kayıp ve mücadele üzerinden anlamlandırma süreçlerini inceledim. Bedel, özellikle Kürt seks işçilerinin ekonomisini korumak ve denetlemek için kendilerinin bu ekonomiye kimi zaman şiddeti benimseyerek verdikleri emeği anlatırken, bu emek üzerinden ortaklaşan ve kurulan, heteronormatif aile kavramına alternatif bağları kuruyor. Bedel’i İstanbul’daki apartlar, barlar ve çark mekânlarında Türk lubunyaların, Kürt erkekler algısı üzerinden değerlendirdiğimizde ise Kürt erkeklerin deneyimlerinde ilk bakışta intikamcı bir mücadelenin ifadelerini bulsak da, ötekisi ile kurulan arzusal ve romantik ilişkilerde kimliklerinin sınırlarını keşfedişlerini, Kürt lubunyaların kendilerini dahil ettikleri arzu ekonomilerinde dolanışımlar ve terk edişleriyle, Türkleşerek Kürtleştiklerini göstermeye çalıştım. Diyarbakır’da ve İstanbul’da, farklı mekânların farklı deneyimlerinde ortaklaşan genel temanın Kürtlerin mahrem arzuları üzerinden şekillenen değer ve aidiyet arayışı olduğunu görmekteyiz. Kürt lubunyaların Diyarbakır’daki seks işçiliği ekonomisinde ve İstanbul’daki ortamları arasında oluşan ve son yıllarda özellikle Kürt milli mücadelesinin kurucu söylemlerini ve duygulanımlarını mahrem hayatlarına taşıyan arzu ve kimlik arayışları, kimi zaman Kürt kimliğinin dışına çıkan seyahatlerde bulunuyor ve kimi zamanda kimliğin kurucu kavramlarını toplumla girdikleri değer müzakeresinde kullanıyor.

Bibliografya

Ahmed, Sara. 2004. "Affective Economies". Social Text. 22 (2): 117-139.
Deleuze, Gilles. 2008. Proust and signs. London: Continuum.
Deleuze, Gilles, Felix Guattari. 2016. Anti-Oedipus: capitalism and schizophrenia. London : Bloomsbury Academic,
Neyzi, L., &Darıcı, H. 2015. “Generation in debt: Family, politics, and youth subjectivities in Diyarbakır”. New Perspectives on Turkey, 52, 55-75.
Ozsoy, Hisyar. 2010. Between gift and taboo: death and the negotiation of national identity and sovereignty in the Kurdish conflict in Turkey. [Austin, Tex.]: [University of Texas].
Spivak, Gayatri Chakravorty. 1988. Can the subaltern speak? Basingstoke: Macmillan.
Üstündağ, Nazan. 2019. "Pornographic State and Erotic Resistance". South Atlantic Quarterly. 118 (1): 95-110.
Yoltar, C. 2017. The Politics of Indebtedness: The Dialectic of State Violence and Benevolence in Turkey. Dissertation, Duke University. Retrieved from https://hdl.handle.net/10161/14535.