Kürt Siyasal Hayatında Unutulan Bir Lider: Dr. Xalid Şervan
Makale / Dara Demiralp

         cihathatip_hisar
“Dil bixwîn im û dil bibirîn im
Ditirsim bimirim ez nebînim
Hûn Kurdistanê ji bin destan derînin
Çûm Amedê çûm Amedê”

Dr. Hatip Demiralp

Bu makale Kürt siyasal hayatında neredeyse tamamen unutulan ya da dar bir siyasi çevre tarafından bilinen Kürt lider Dr. Hatip Demiralp’in hayatını ve siyasal mücadelesinin Kürt ulusal birliğinde yeşeren umutlarını anlatmaya çalışacaktır. Sömürge karşıtı politik bir özne olarak Demiralp’in hayatını bilmek 70’lerin Kürt siyasetine ışık tutacaktır. Diğer bir taraftan da günümüzdeki Kürt siyasi hayatındaki hafıza bulanıklığını kırmanın mümkün yollarından biri, Demiralp gibi Kürdistan siyasal tarihine mal olmuş nice ismin anısını, dergilerin tozlu raflarından indirip kamuoyuna mal etmek olacaktır. Bu yönüyle, 15Mart 1993 yılında genç yaşta aramızdan ayrılan doktoru, ölüm yıl dönümü vesilesi ile anmak şüphesiz yakın dönem Kürt tarihinin sömürge karşıtı kodlarını bilmek için önemlidir.

Giriş

Şunu baştan belirtmek gerekir ki, Demiralp siyasi hayatı boyunca Kürdistan kurtuluş mücadelesinde tutarlı bir siyaset yürüttü. Kürdistan kurtuluş mücadelesinin içinde doğdu, büyüdü, mücadele etti ve genç yaşında öldü. Aşağıda özetleneceği üzere geride ise Kürt ulusal birliğine dair büyük hayaller bıraktı.

Partisinin içindeki ismiyle Dr. Xalid Şervan (Bundan böyle Dr. Xalid tabiri kullanılacaktır), hayatı boyunca hizipçilik tartışmalarından uzak, klişelerden tamamen azade, ödünsüz devrimci bir siyasi tarz izledi. Bu çerçevede Dr. Xalid’in siyasal karakterinin oluşum aşamalarına ve mekânlarına odaklanmayı önemli buluyorum. Çünkü siyasi şahsiyetlerin taşımış oldukları hafıza, misyon ve değerler, bir bütün olarak, onların siyasi karakteri üzerinde derin etkilere sahiptir. Bu durumun, Kürt siyasi liderler açısından daha anlamlı etkiler yarattığı ise bir vakadır. Bu nedenle, daha önce hiç yazılmamış ve hatta yazılmaya teşebbüs dahi edilmemiş olan Dr. Xalid’i yazma girişimi başlı başına bizleri bütün mümkünlerin kıyısına götürmektedir. Hele hele, Kürt siyasi partileri ve hareketleri arasında derin yarıkların yaşandığı modern zamanlarda onun birleştirici ve Kürt ulusal birlikteliğini arzulayan ve bunun için bedel ödemekten bir an olsun geri durmamış olan yanı bir pusula işlevini haizdir. Zira aşağıda da anlatmaya çalışacağım üzere, modern Kürt siyasal hayatını modere eden partilerin arasında cereyan eden kavgalar, Kürt toplumunu onulmaz travmalarla yüz yüze bırakmıştır. Tam da bu nedenle, Dr. Xalid, Kürtler arası iç çekişme ve çatışmalardan tamamen beridir. Onun bütün hayali dört parça Kürdistan’ın tek parça olduğu ve dolayısıyla partilerin, kurumların ve parçaların değil, ulusal mücadelenin öncelikli olmasıdır.

Dr. Xalid Kimdir?

Dr. Xalid, kayıttaki tam ismiyle Mehmet Hatip Demiralp, 12 Temmuz 1952’de Bingöl’ün (Çewlîg) Karlıova (Kanîreş) ilçesine bağlı Kargapazarı (Qerxebazar) köyünde dünyaya geldi. Doğduğunda babası ona Mehmet Hatip ismini verdi. İsminin ağırlığıyla; doğdu, yaşadı ve ölümüne kadar bu iki isminin yükünü taşıdı. Mehmet ismini, 1925 Hareketi[1]’nin öncü kadrolarından ve komutanlarından dedesi Mihemedê Xelîlê Xeto’dan almaktaydı. Hatip ismini ise yine bilgeliği ve cesaretiyle tanınan büyük dedeleri olan Xeto (Hatip)’dan alıyordu.

Parti içindeki kod ismini aldığı bir diğer dedesi ise Kürdistan İstiklâl Komitesi kurucusu Cibranlı Halid’tir. Cibranlı Halid, 1925 yılında Bitlis Harp Divanı’nda kurşuna dizildi. Mihemedê Xelîlê Xeto ise Şark Islahat Mahkemelerinde yargılandı ve Kürdistan ulusal mücadelesinin öncü isimlerinden biri olarak, erken Cumhuriyetin dar ağacında infaz ettiği ilk yurtsever öncü Kürt kadrolar arasındaydı.

xebat 1925 yılında ailesini büyük bir soykırımda kaybeden Dr. Xalid, her yönüyle 1925 Hareketi’nin bıraktığı yasın, matemin, öfkenin, hıncın ve ulusal hafızasının bağrında yeşermişti. İlkokulu Karlıova’ya bağlı olan kendi köyü Kargapazarı’nda, ortaokulu Bingöl’de, liseyi ise 1970 yılında Elâzığ (Xarpêt)’ın Palu (Palo) ilçesinde tamamlar. Palu Lisesini bitirdikten sonra Bingöl İmar İskân Müdürlüğünde çalışmaya başlar. 1973 yılında Karlıova’nın Sudurağı (Azîzan) ve Bağlıisa (Baxlu) köylerinde öğretmenlik yapar. Bu köylerde iki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra öğretmenlikten ayrılır. Babası Kasım Demiralp’in ısrarı üzerine yeniden üniversite sınavlarına girer ve 1977’de Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanarak Diyarbakır’a yerleşir. 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra ismi askeri cunta tarafından arananlar listesinde yer alır. 1982 yılında ise cunta tarafından yakalanır. Yıllar içinde defalarca Diyarbakır 5 No’lu Cezaevinde alınıp tekrar tutsak edilir. Bu dönemlerde Bingöl, Diyarbakır ve Elâzığ cezaevleri arasında sıkça getirilip götürülür. 1984 yılında hapishaneden alınıp, Trakya’ya zorunlu askerlik için götürülür. 1984 yılının kış aylarında hakkında verilen ifadelerden dolayı Trakya’daki askeriyeden alınıp, 45 gün bilfiil işkenceyle sürecek olan bir soruşturma süreci başlar. Sonrasında ise yeniden Trakya’daki askeriyeye teslim edilir. Sorgulamalar ve işkenceler burada da devam eder. Burada gördüğü ağır işkenceler, zaman içinde bedeninde büyük harabiyete dönüşür. Yıllar sonra kanser hastalığına yakalanır ve 15 Mart 1993’te, henüz 40 yaşındayken hayatını kaybeder.[2]

Bir çırpıda hayatını anlatmaya çalıştığımız Dr. Xalid, esas olarak bundan çok daha fazlasıdır. 40 yıl boyunca taşıyabildiği ölümlü bedenine sığdırabildiği bütün Kurdî, yurtsever ve Kürdistanî duyguları doldurmuştu. Onun için Kürdistan mücadelesi, bütün kurumlardan ve partilerden daha üstündü. Partiler ve kurumlar onun için sadece bir araç ve prensipler bütünüydü. Esas olan Kürt halkı ve Kürdistan davasıydı. Bu nedenle onu tanıyanların kimisi onu Marksist, kimisi sosyalist, kimisi ise iflah olmaz bir anti-sömürgeci olduğunu söyler. Yazarlık, liderlik ve militanlık deneyimlerine bakınca onun, Kürdistan davasına kendisini adamış, bütün Kürt partileri ve hareketlerini önemseyen, ulusal bilinci son derece gelişkin bir komutan, bir yazar ve iyi bir doktordu.

Dr. Xalid Karakterinin Şekillenmesi: 70'lerin Politik Mekânı Olarak Bingöl

1960’lar ve 1970’lerde Bingöl’ün, Bakur Kürdistan’ında özgün bir yere sahip olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Yüzyıllık Cumhuriyet rejimi tarihi boyunca, devletin toplumsal mühendislik çalışmalarına defalarca konu olan bir il olma özelliğini taşıdı. Bunun bir nedeni 1925 Hareketi’nin ağırlıklı olarak örgütlendiği kentlerden biri olması iken; bir diğer nedeni de bulunduğu jeopolitik konumu itibariyle 78’lerden sonra Kürt politik mücadelesinin Bakur sahasında hızla varlık göstermesi ve kentin hafızasıyla hızla temas kurması oldu. Keza, Bingöl’ün Zaza kimliğini müstakil bir yere konumlandırarak asimilasyonu hızlandırmayı hedefleyen devlet, ajandasında Bingöl’e sürekli geniş yer ayırdı. Böylesi toplumsal mühendislik amaçlı değişiklikler Cumhuriyet tarihi boyunca devam ederken, bu durum aynı zamanda mevzubahis dilsel, dinsel ve etnik kimliklerin de var olma biçimlerini değiştirip dönüştürme amacını taşıdı.

Cumhuriyet rejimiyle beraber, Kurmanci ve Zazaki’nin konuşulduğu Bingöl’de, diller tahribata uğratılmış ve yerel halkın mekânla kurduğu ilişki de özenle sansüre uğratılmıştır. Bilindiği üzere; Bingöl, Elâzığ, Erzurum, Malatya gibi kentler, Cumhuriyet’in Türkleştirme siyasetinin kuluçkası olarak seçildiği mekânlardı. Buna rağmen Bingöl, diğer kentlere nazaran Kürdi yapısını göreceli de olsa korumayı başardı. Bununla ilgili olarak, dönemin içişleri bakanı Abdülhaluk Renda’nın yazmış olduğu raporlar ve TBMM’ye sunduğu bu bölgeleri Türkleştirme önerisi içeren teklifler halen raflardaki yerini koruyor. Erzurum, Malatya, Erzincan ve Elâzığ özellikle Tek Parti döneminin adeta devletin konsantrasyon merkezleri haline getirilip, Kürt nüfusun Türklük potası içinde eritilmesi politikasının büyük oranda başarılmasını sonucunu doğurdu. Fakat Bingöl’de bu süreç uzun sürdü. 1970’lerde burada canlanan Kürt siyasi bilinci, bu mutlak asimilasyonun geç de olsa önünde set olmaya çalıştı. Bu nedenle özellikle 1970’li yıllarda Bingöl’deki Kürt siyasetçilere yönelik saldırıların artışı tesadüf değildir. Nitekim, MHP (Milliyetçi Hareket Partisi)’nin bu dönemlerde Bingöl’de belediye başkanlığı kazandığı dönemler dahi olmuştur.

Cumhuriyetin kuruluşuyla Bakur Kürdistan’ının dört bir yanında yaşanan toplu katliamlardan sonra, uzun yıllar boyunca sessizliğe gömülen yukarıda isimleri zikredilen kentlerin içinde, Kürt siyasi hayatında ilk politik kımıldama Bingöl’de özellikle 1970’lerin başından itibaren görünür şekilde varlık göstermeye başladı. Sait Elçi gibi, Kürdistan siyasi tarihine mal olmuş isimler, 1925 Hareketi’nin toplumsal yasını kırarak, tarihsel travmayı adeta politik bir hınç gibi kuşanıp, 1965 yılında Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP)’ni kurdu. Böylece, Kürtlerin yeniden tarih ve siyaset sahnesinde yer alması, bölgedeki ve Kürt siyasetindeki politik dengeleri değiştirdi. Bu tarihlerde, Bingöl adeta tarihsel belleğiyle yeniden buluşuyor ve bazen de sert bir şekilde yüzleşiyordu. Diğer bir taraftan MHP’nin örgütlendiği merkez kentlerinin biri haline geliyordu. Elbette bu gelişmeler sadece Bingöl yerelinde değil, aynı zamanda Türkiye’nin dört bir tarafında yaşanan gelişmelerle paralel büyüyordu.

Bakur Kürdistan’ında, 1970’li yıllar Kürt siyaseti açısından uzun bir sessizlik döneminin ardından uyanış dönemi olarak görülebilir. Bu tarihlerde, Bakur Kürdistan'ındaki Kürt siyasi elitlerinin genel olarak Türkiye sol ve sosyalist hareketinin içinde yer alması, özellikle Güney Kürdistan’da Mele Mustafa Barzani ve Celal Talabani liderliğindeki siyasetten etkilenen Kuzeydeki Kürt siyasi şahsiyetler ve liderlerin hak ettiği gibi bir objektiflikte tartışılmasını gölgelemiştir. 70’lerin Bakur Kürdistan’ındaki Kürt ulusal siyaseti üzerinde Başûr ve Rojhilat Kürdistan’ındaki Kürt siyasi hareketlerinin literatürde kayıt altında olandan fazlası olduğunu söylemek mümkündür.

Bütün bu ahval üzere, Bingöl’de 1970’lerin siyasi bir figürü olarak ortaya çıkmaya başlayan Dr. Xalid’in hikâyesi bu politik mekân içinde yeşermeye başlamıştı. 1970’lerdeki Kürt uyanışı ile beraber, Bingöl’de onun gibi birçok kişi “sömürge Kürdistan” tezi üzerine kafa yormaya başlar. Bu nedenle, Bingöl’ün onun politikleşme süreci üzerinde önemli etkileri vardır.

Dr. Xalid, ailesinin 1925 jenosidinden katledilmesinden dolayı çok erken yaşlarda politikleşme süreci yaşamıştı. 70’ler öncesi Bingöl’de lise yıllarında itibaren kendisini yurtsever hareketin içinde bulur. Bu nedenle öğrenciliği sürekli ikinci planda kalır. 70’lerin politik bir mekânı olarak, Bingöl’ün siyasi ikliminin oluşmasında 1925’te aile fertleri katliamdan geçirilen genç kuşakların etkisi azımsanmayacak kadar çoktur.

Bu yıllarda bir yandan devletin politik karakterini kırmak için seçtiği ve ülkücülerin kol gezdiği bir kenttir Bingöl. Diğer bir taraftan toplu katliamların hafızasını taşıyan gençlerin hızla örgütlendiği bir yerdir. Bu nedenle Bingöl’de sıkça devlet destekli gruplar ile yurtsever gençler arasında çatışma yaşanır. Lise yıllarında yurtsever ve sosyalist gençlerle beraber devlet destekli bu paramiliter güçlerle çatışmaya girmekten geri durmaz. Paramiliter güçlerle giriştiği çatışmalardan dolayı onun ve yakın arkadaşlarının isimleri öne çıkmaya başlar. Bu gelişmelerden sonra Bingöl’de devlet tarafından fişlenen arkadaşları ile birlikte okuldan atılır. Babası Kasım Demiralp’in, tüm çabalarına rağmen Bingöl’de bir daha hiçbir okula kabul edilmez. Baba Demiralp, oğlunu, Elâzığ’ın Palu ilçesine götürerek burada okul kaydını yeniler. Liseyi Palu’da bitirmek zorunda kalan doktor, mezun olduktan sonra Bingöl’e döner. 1972’de Bingöl İmar İskân Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. Bu süreçte, politik ağını yeniden genişletme arayışına girer. Siyasal faaliyetlerine burada ağırlık verir. Bir süre sonra Bingöl İmar İskân Müdürlüğü’nden istifa eder. Arkadaşları ile birlikte yurtsever ve sosyalist gençleri örgütlemek amacıyla 1974 yılında bir dernek kurmayı amaçlar. Mücadele arkadaşlarıyla birlikte hızla örgütleme faaliyetleri başlatır.

dr_hatip_demiralp Dr. Xalid’in Bingöl’deki evinde bir grup arkadaşıyla beraber toplantılar yapılır. 1974 yılında yapılan bu toplantıların sonucunda BİN-GENÇ-DER (Bingöl Gençliği Kültür ve Dayanışma Derneği) adında bir dernek kurarlar. Derneği beraber kurduğu arkadaşları ona başkan olma önerisinde bulunmasına rağmen bunu kabul etmez. Mücadele arkadaşları başkanlığı kendisi için değil, başka bir arkadaşını önermiş olmasını halen kadirşinaslık olarak anlatırlar.[3]

Dr. Xalid için BİN-GENÇ-DER, siyasi faaliyet alanı olarak ilk politik mekânı temsil ediyordu. Onun siyasi kişiliği daha genç yaşlarda Bingöl’deki yerel siyaset içinde bu minvalde şekillenmeye başladı. 1970’lerde Kürt siyasetinin yönetici elitleri Türkiye’deki sol ve sosyalist grupların içinde cereyan ettiği göz önünde tutulduğunda ve aynı tarihlerde Mele Mustafa Barzani’nin Irak rejimine karşı yürüttüğü Kürt ulusal mücadelesinin Bingöl gibi bir Serhat kentinde yakından takip edilmesi dikkat çekici bir vakadır. Hayatının son anlarına kadar T-KDP[4]’de ısrarla kalmak istemesinin nedenlerinden biri de tam olarak buydu. Kısa fani hayatını Türkiye solundan ziyade, Kürdistan’ın her yerini saran Kurdevari siyaseti örgütlemeye adadı.

Dr. Xalid, 1977 yılına gelindiğinde Bingöl’de en yakın mücadele arkadaşı olan Cihat Elçi’yi kaybeder. Cihat Elçi lise yıllarından beri onun yakın mücadele arkadaşıdır. Cihat Elçi 1977 yılında, Ankara Gazi Üniversitesi’nde öğrencidir. 1977’nin Ekim ayında, Bingöl’de bir akşam Ülkücüler tarafından saldırıya uğrar. Cihat Elçi bu saldırıda, henüz 23 yaşındayken, hayatını kaybeder. Elçi’nin kendi memleketinde ülkücüler tarafından katledilmesi Bingöl’de büyük bir toplumsal öfkeyle karşılanır. 70’lerin Bingöl gençliğinde derin bir hafıza bırakır.  Dönemin Bingöl’deki siyasal ikliminin içinde yeşeren Cihat Elçi, Dr. Xalid ve Hişar Ağaoğlu[5]; 70’lerin başından itibaren Bingöl’de hemen herkesin tanıdığı devrimcilerdir. Bu nedenle, bu genç liderlerin samimi dostlukları kendi kuşağından arkadaşları için büyük bir hayranlıkla halen yad edilir. Benzer şekilde ilerleyen dönemlerde Bingöl’de Dr. Xalid’in yakın mücadele arkadaşları İdris Ekinci, Sıddık Bilgin, Ahmet Aytimur gibi çok sayıda yurtsever devlet eliyle katledilir.[6]

Siyasi bir figür olarak Dr. Xalid’in, 70’lerdeki Bingöl siyasetine etkisine dair Mehmet Emin Coşkun önemli tespitler yapıyordu. Ona bakılırsa T-KDP gençlik oluşum önderlerinden Hatip Demiralp, Cihat Elçi, Hişar Ağaoğlu, Mehmet Karasungur ve Hayri Durmuş ile birlikte Zeki Palabıyık, Abdullah Ekinci, Mustafa Ayçiçek gibi devrimciler onların kuşağı için partiler üstü kişilerdi. Yine ona bakılırsa belki de 70’lı yılların Bingöl gençlik kuşağı için bunlardan hiçbirinin partisi, örgütü yoktur. Onlar ulusal mücadelenin kahramanları, Bingöl’ün gönül önderleriydi.[7] Yukarıda da görüldüğü üzere Dr. Xalid, 70’lerin Kürt siyasal figürleri arasında tarihin akışına müdahale etmeye çalışan bir figürdür.                                 

70’lerin Bingöl’ünde Kürdistan’ın ve Komünizmin Heyûlası Dolaşıyor

Dr. Xalid, 1973 yılında Karlıova’nın Bağlıisa köyünde sözleşmeli öğretmenliğe başlar. Bir sonraki yıl Karlıova’nın Sudurağı köyünde öğretmenliğe devam eder. Burada evli olan ablası Rabia’nın evinde kalır. Gündüzleri okula gider. Okulda, öğrencilerle uzun uzun vakit geçirir. Okuldan sonra eve gelir, odasına çekilip burada gece geç saatlerine kadar özellikle Kürt sosyolojisi, sol-sosyalizm ve yakın tarihe dair kitaplar okur. Okuduğu kitaplardan notlar çıkarır, sürekli bir şeyler karalar. Bu dönemde, eve getirdiği ve dönemin hükümeti tarafından “sakıncalı” bulunan çok sayıda kitabı bulunur. Bu nedenle, kitapların çoğunu kaldığı evin çatısında saklar. Okuduğu veya elinin altında bulundurduğu kitapları odasında mevcuttur. Bu konuyla ilgili halen hayatta olan ablası Rabia ile birçok anısı da vardır. Onlardan biri de şu şekildedir:

Tavan arasında sakladığı kitapların arasında birinin kapağında “Kürdistan” yazılıdır. Ablası Rabia, bu kitabı görünce Dr. Xalid’a sorar:

“Birê, Kürdistan nedir?”

O da gülerek;

“Kürdistan bir ülkedir ve burasıdır!” der.

Bunun üzerine ablası Rabia: “Nasıl yani, burası Azîzan’dır, köydür!” der.

Ablasına döner ve gülerek;“Yakın gelecekte bu ismi daha sık duymaya başlayacaksın!” der.

Yukarıda da belirtildiği gibi, 1970’lerde Bingöl gibi neredeyse devlet aygıtının laboratuvarı olarak kullanılan bir kentte Kürdistan’a dair bırakın hayal kurmayı, Kürdistan hakikatine dair ilerleyen süreçler için adeta dilek ve arzuda bulunuyordu. Buradan bile Dr. Xalid’in ilerleyen zamanlarda bedeni ve fikriyatıyla Kürdistan mefhumu için kendini adamaya hazır hale getirmesinin ilk nüvelerini görebiliriz. Doktor, Kürdistan’ın sadece bir hayalden ve bir sözcükten ibaret olmadığına inanıp, üzerine ayak bastığı yeri işaret ederek, Kürdistan’ın teritoryasına dikkatleri çeker. Bu bağlamda ileriki süreçlerde Türkiye siyasal hayatına damga vuracak olan Kürdistan kavramsallaştırmasının adeta toplumsal taşıyıcılarından biri olmuştur.

Bu süreçte her ayın sonu Bingöl merkeze geçer. Arkadaşları ile buluşur. Dernek faaliyetlerini çok yakından takip eder. Pazar akşamları, eve döner. Bir gün ablası Rabia, “aylık maaşıyla ihtiyaçlarını karşılayabildin mi?” diye sorar. Gülerek “aldığım maaşın neredeyse tamamını derneğin kirasına, çayına, şekerine ayırıp bıraktım. İki kuruşum kaldı, onunla da kendime tütün aldım” der.

Bu şekilde, Sudurağı köyü ile Bingöl arasında bir yılı aşkın süre gidip gelir. Bir yandan öğretmenlik yaparken diğer yandan derneğin faaliyetlerine dahil olur. Bu dönemde Sudurağı’nda köylüler ablası Rabia’ya, “kardeşin komünisttir”, demeye başlar. Rabia, gülerek; köylülere, “ben öyle şeyler bilmem”, der. Fakat Rabia köyde dönen bu dedikoduyu kardeşine taşır. Dr. Xalid gülerek onaylar ve “Haklılar, evet, öyleyimdir. Komünizm kötü bir şey mi” der. “Desinler… Bir gün hepiniz arkadaşlarımla birlikte inanıp başaracağımız şeylerle gurur duyacaksınız” der.

Bu süre zarfında Türkiye’de sol, sosyalizm ve komünizm karşıtlığı üzerinden ciddi bir anti- propaganda süreci işletilir. Bingöl’de bu durum, dini figürler ve cemaatler, bunun yanında da Ülkücü-Milliyetçi gruplar üzerinden yürütülmekteydi. Doktorun toplumdan dışlanması için komünizmden adeta bir “salgın bir hastalık” gibi bahsedilmeye başlanır. Böylece Bingöl’de komünist olarak damgalanır!

Yine 1975’in bahar aylarında okuldan eve geçer. Köye jandarmalar girer. Komşular ablası Rabia’ya haber verir. Rabia, kısa sürede ona bu haberi iletir. Dr. Xalid, kalkıp odasındaki “sakıncalı” kitapları alır, hızla dışarı çıkar. Ablasının yan komşusunun bahçesinde yeşil bir çoban keçesi vardır. Bu keçeyi alır, üzerine geçirip, ellerinde kitapları ile köyün az ilerisinde bulunan vadiye doğru yürümeye başlar. Bu sırada jandarma evin kapısına varır. Rabia dışarı çıkar. “Dr. Xalid nerede?” sorusuyla karşılaşır. Bu sırada doktor giydiği çoban keçesi ile ileride uzaklaşarak vadide kaybolur. Rabia, onun evde olmadığını, bir işi için Bingöl’e gittiğini söyler. Jandarmalar, evlerine girer. Evi baştan aşağı didik didik arar, odasına girer. Okul kitaplarını, ders notlarını, öğrenci karnelerini ve eşyalarını karıştırır. Bir şey bulamayınca evden çıkıp köyün merkezine geçerler. Bir süre köyde bekledikten sonra köyü terk ederler. Bunun üzerine akşama doğru eve döner. Bu gelişmelerden sonra öğretmenlik yapacak şansı da pek kalmamıştır artık. Zaten kısa süre sonra sözleşmesi sonlandırılır.[8]

Dr. Xalid Örgütlü Siyaseti İnşa Ediyor: Hafıza, Hınç ve Öfke

Dr. Xalid, babası Kasım Demiralp’in çabası ve ısrarı sonucu 1977 yılında yeniden sınava girer. Aynı yıl Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanarak Diyarbakır’a yerleşir. Bu dönemde Kürdistan’ın çoğu bölgelerinde örgütlenme faaliyeti sürdüren T-KDP ⁠ ile daha yakından tanışır. Partinin fikirlerini benimser ve parti çalışmalarına dahil olur. Aynı yıl T-KDP’nin gerçekleşen 3. kongresine delege olarak katılır. Bu dönemde T-KDP’de gençlik kanadıyla geleneksel kesimi arasında yaşanan tartışmalar ve krizler kongre sürecine yansır. Yaşanan kriz sonucu gençlik ağırlıklı kesimin T-KDP’den ayrılarak Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları (KUK) ismini almasıyla sonuçlanır. Yaşanan bu krizde doktor, T-KDP saflarında siyaset yapmayı tercih eder.[9] O her ne kadar Marksist bir çizgiden gelmiş olsa da T-KDP ile yakın çalışmak istediği anlaşılıyor. Fakat bunu yaparken Kürt ulusal bilincinin son derece gelişkin yanıyla ve Bingöl’de PKK hareketinin yarattığı yeni sosyoloji ile de temas halinde olmuştu. T-KDP’li kimliğinin yanı sıra Kürdistan’da kurtuluş mücadelesi veren diğer fraksiyon ve oluşumlarla yakın temas içinde olmayı da devrimci sorumluluk olarak görmekteydi. Doktor, Kürdistan kurtuluş mücadelesinde partiler üstü tavrı kendi köyünde yaşadığı şu anısında da çarpıcı bir şekilde görülmekteydi:

dr._hatip_demiralp.

Sait Elçi Askeri Kampı/1990/ Batufa, Irak
Dr. Xalit önde, dürbün takmış ve askeri üniformalı

1979’un Ağustos ayında silahlı bir PKK üyesi, Kargapazarı köyüne gelir. İçlerinde doktorun da bulunduğu köyün yurtsever ve devrimcileri ile köyün yukarı dağlık bölgesinde buluşup parti propagandası yapar. Gerçekleşen görüşmeden sonra PKK üyesi, toplantı yaptığı bu grupla vedalaşır. Vedalaştıktan sonra elindeki silahın kontrolünü yapar, bu esnada silahı ateş alır. Aldığı kurşunla ayağından yaralanır. Doktor bu dönemde tıp öğrencisidir. Yaralıya müdahale etmeye çalışır fakat kan kaybının önleyemez ve durumun acil olduğunu ve de profesyonel bir müdahalenin şart olduğunu söyler. Böylece dönemin şartları içinde büyük bir risk alarak yaralıyı hastaneye yetiştireceğini söyler. Hızla bir araç ayarlar. Yaralıyı alıp Karlıova ilçe merkezinde bulunan hastaneye yetiştirir. Burada doktorlarla konuşur, bir şekilde duruma müdahale etmeleri için doktorları ikna eder. Yaralının tedavisi biter, onu alıp birlikte hızla Karlıova ilçesini terk ederek Kargapazarı köyüne döner ve Varto’ya götürüp sağ salim bir şekilde grubuna teslim eder.

12 Eylül ve Yeni Mücadele Hattı

12 Eylül militarist darbesi, pek çok siyasi figür gibi Dr. Xalid için sürpriz bir gelişme değildi. Doktor darbe öncesi Başûr Kürdistan’a yerleşen T-KDP’nin Merkez Komitesi üyesi partili arkadaşları ile ilişki kurarak Şırnak bölgesine geçer. 80’lerin başında, uzun bir dönem tartışmasını yürütüp sonra da oluşturdukları Peşmerge birliği ile Cûdi-Gabar kırsalında gerilla faaliyetleri yürütür.[10]

T-KDP siyasetinin daha önce Türkiye sınırlarında girişmek isteyip de bir türlü muvaffak olamadığı bir hareketlenme olarak kayda geçirilebilir bu durum. Zira, bilindiği üzere, KDP genel siyasetinin 70’lerin sonlarından 80’lerin başlarına kadar Türkiye hükümetleri ile yakın çalışmak istediği ve Türk devleti ile hiçbir şekilde karşı karşıya gelmek istemediği aşikârdır. Bu durum 90’larda Irak KDP’sinin, PKK ile karşı karşıya gelecek bir raddeye dahi vardığı tarihsel bir olgudur. Fakat Kürt siyasal hareketinin ana üslerinden biri olan, Başûr Kürdistan’ı ile Bakur Kürdistan’ı arasında tampon bir sınır bölgesi olan Cûdi’de Dr. Xalid’in de içinde olduğu ve silahlı eylem başlatma fikrinin teoriden çıkıp, pratiğe dönüştüğü kısa da olsa bir dönem yaşanmıştır[11]. Doktor liderliğindeki peşmerge güçleri ile Bakur’un Kürt siyasal hareketi arasında hiçbir zaman bir çatışma yaşanmadı. Tam da bu nedenle doktor bugünlere adeta bir çağrıda bulunuyordu. Kürdistan ulusal mücadelesini, siyasi ve sınıfsal yanlarını ıskalamadan ama ulusal birliktelikle yapılabileceğini somut olarak gösterdi.

1986 yılında Diyarbakır 5 No’lu cezaevinden çıktığında Kürt siyasal hayatının içinde devlet eliyle neredeyse ezildiğini ve çok derin hizip çatışmaları içinde olduğunu görür. Hızla partisinin yöneticileriyle iletişime geçer. 1989 yılında partisinin genel sekreterliğe seçilir.[12] Mahpusluk süreci boyunca muhtelif işkencelerden geçmiş olmasına rağmen, ulusal mücadeleye olan katkılarının olabileceğini bir an olsun unutmaz. Bu nedenle gerektiğinde dergi yazarlığı, parti yöneticiliği ve hatta parti militanlığı yapma hususunda bir an olsun geri durmaz. Tam da bu nedenle, bedeninin alarm verdiği hastalık sürecinde dahi, partinin genel sekreterliğini yapar.[13]

1988’de Halepçe jenosidinden sonra Başûr Kürdistan’ından Bakur’a göç eden büyük bir Kürt nüfusu, Diyarbakır’da çok ağır şartlarda yaşamak zorunda bırakılır. Bu insanların sesini duyurmak ve sorunların çözümüne yardımcı olmak için olağanüstü gayret gösterir. Örneğin Halepçe’den gelen katliam mağdurlarının, Diyarbakır’da halkın evlerine dağıtılması için örgütlü bir kampanya yürütür. Böylece binlerce Halepçe’li, Amed’de uzun bir süre konaklatılır. Tüm bu sürece tanıklık eden arkadaşları ve o süreci hatırlayan kişiler doktorun çabasını ve fedakârlığının halkın hafızasında hiç unutulmayacağını söyler.[14] Tam da bu nedenle olsa gerek ki, doktor, Bakur’dan Başûr’a egemen ulusların Kürt’e çizdiği sınırları deşerek sınır üstü bir mücadele yürüttü. Açıktır ki yüreğinde ve bilincinde sadece 1925 Hareketi’ni değil, aynı zamanda Halepçe’nin de öfkesini ve politik bilincini taşır. Bu nedenle çeşitli dönemlerde, defalarca Başûr’a gider ve muhtelif peşmerge kamplarında askeri eğitime dahil olur.

xebat.. O sadece siyasi bir lider veya bir figür değil, aynı zamanda yayıncılıktan askeri direniş alanlarına, oradan kültürel çalışmalara değin, her yönüyle kentli bir militan ruha sahipti. Tam da bu nedenle Kürdistan'ın her karış toprağında onun ayak izlerini görmek mümkündür. O sadece siyasi ve ulusal bir lider değil, aynı zamanda Kürt ulusal birliğinin en çok ihtiyaç duyduğu iyi bir de diplomattı. Nitekim 90’lı yılların Körfez savaşı sırasında Kürtlerin Irak ve İran arasında adeta çim gibi ezildiği uluslararası bir denklemde, Dr. Xalid, durumu yerinden incelemek ve Kürt ulusal mücadelesine içinde bulunduğu duruma ilişkin görüşmelerde bulunmak üzere genel sekreteri olduğu T-KDP’nin bir grup yöneticisiyle birlikte Rojhilat’ta Mesut Barzani ve beraberindeki IKDP (Irak Kürdistan Demokrat Partisi) yöneticileri ile bir araya gelir. Bu görüşmede, Bakur ve Başûr’un ortak bir mücadele zemininde buluşabilmesi için Mesut Barzani ile istişarede bulunur. Mesut Barzani, anılarında bunu şu şekilde dile getirmektedir:

“...15 Kasım 1990 günü, T-KDP’den bir heyetle geniş katılımlı bir toplantı yaptık. Misafir heyette; partinin genel sekreteri Dr. Xalid, Fuat Elçi ve Dr. Ferhat, bizim parti heyetimizde ise ben Dr. Cercis Hasan, Nêçirvan Barzani, Franso Heriri ve Remzi Şaban yer almaktaydı. Toplantıda, bölge ile ilgili genel bir değerlendirmeden sonra, Kürdistan’ın içinde bulunduğu durum, mevcut gelişmeler ve meydana gelen değişiklikler, özel olarak da iki parti ilişkiler ele alındı. Bizden, kendi arkadaşları için askeri eğitim için bir kamp imkânı verilmesini talep ettiler. Toplantıda bu aşamada silahlı mücadele yürütmek, gelecekte ve gerek duyulacağı zaman için hazır olmak amacıyla böyle bir eğitim kampının kurulması konusunda anlaşmaya varıldı.”[15]

Burada görüldüğü üzere, Kürtlere dayatılan ulus devlet sınırlarını kafasında ve siyasal düşünce dünyasında adeta görünmez kılar. Kürt ulusal mücadelesi için Bakur ve Başûr mücadelesinin bir birine bağlı olduğuna inanır.

Alarm Veren Bedenle Direniş Mümkün Mü?

Ölüm döşeğindeyken bile devlet peşini bırakmaz. Son nefesine kadar partili arkadaşları yanında olur.  Hastalık sürecinde Diyarbakır Bayramoğlu Sitesindeki evi çok hareketlidir. Sivil polisler tarafından sürekli izlenir. Bir sabah evleri basılır. Evin tüm odaları didik didik aranır. Sivil polisler onun bulunduğu salonun kapısına gelir. Ablası Rabia, polislerin yolunu keser, kapıyı tutar. “Kardeşim çok hastadır, lütfen onu bu sefer rahatsız etmeyin”, der. Polisler Rabia’yı kenara iter, salona girer. Doktorun yatağını arayacağını söylerler. O sırada ağır hastaydı. Kardeşi Edip, elini uzatıp onu yataktan kaldırmak ister. Fakat doktor, “Bana bunların karşısında el uzatmayın, kendim kalkacağım”, der. Kalkar, büyük bir öfkeyle kenarda bekler. Yatağı didik didik aranır. Öfkeyle “istediğinizi bulabildiniz mi?”, diye sorar. Polisler cevap vermezler. Bunun üzerine “elbet bir gün bunların hesabını soracağız”, der. Ortam buz kesilir. Salonda toplanan polisler ona bakarlar. Bir şey demeden evi terk ederler.[16]

Dr. Şivan ve Dr. Qasimlo gibi, Kürt siyasi hayatına damga vurmuş olan liderler nasıl ki kendi ailelerinden geçmişlerinden devraldıkları siyasi mirası bir direniş hafızası olarak yanlarında ve isimlerinde taşıyorlarsa, o da benzer şekilde 1925 tarihinde soykırımdan geçirilmiş olan ailesinin yasını, hıncını ve öfkesini kuşanarak yaşadı.  Dr. Qasimlo, direniş ve diplomasi günlerinde, nadiren geldiği evinden çıktığı sırada eşinin Simkoyê Şikak’ın akıbetini Dr. Qasimlo’ya hatırlattığı bilinir. Dr. Qasimlo’nun eşi, Qasimlo evden çıkıp İranlı yöneticilerle barış görüşmeleri yapacağı esnada “Qasimlo, Simko’nun akıbetini unutma!” dediği anılarında yazılıdır. Benzer şekilde T-KDP genel sekreteri olan ve yine bir doktor olan Dr. Xalid de akıbetinin izlerini dedelerinin ve amcalarının asıldığı Şark Islahat Mahkemelerinde arar. Bu nedenle babası Kasım Demiralp, oğluna her defasında babasının ve dedelerinin akıbetini ve ailesinin yaşadığı felaketi hatırlatır. Fakat doktor devrimci tutumundan taviz vermez. Tıpkı KDP-İran’ın genel sekteri Dr. Qasimlo gibi.

Sonuç Yerine: Dr. Xalid’in İki Bedeni

Kürt siyasal hayatından bir doktor daha geçti. Doğdu, büyüdü, yaşadı, dövüştü ve düştü! Ama boyun eğmedi, aman dilemedi! Kanserli hücreler bütün bedenini sarıp, kendisini hasta yatağına mahkûm edinceye kadar direnişi hiç kesintiye uğramadı.

Dr. Xalid’in hayali, hayaleti ve bedeni, Kürtleri birbirleriyle diyaloga çağırmaya devam ediyor. 1925’lerde başlayan ulusal bilinç inşasının partiler, kurumlar ve hizipler üstü olabileceğini hayatının her alanında yaşayarak gösterdi. Ailesinin diğer birçok ferdi Kürt siyasal hareketinin içinde yer aldı. PKK hareketinin içinde ağır bedeller ödemekten geri durmadı. Bu durum bizlere şunu anlatmaktadır; Kürt siyasal hayatının partilere, kurumlara ve hiziplere sığdırılamayacak kadar büyük, geniş ve heterojen olduğu gerçeği ortadadır. Diyarbakır Dağkapı meydanında, Bitlis Harp Divanı’nda bitirildiği ve sindirildiği düşünülen Kürdistan mefhumu T-KDP’li Dr. Xalid ve dönemin devrimci bedenlerinde yeniden yeşermişti. Doktorun ulusal bilincini yapı söküme uğrattığımızda Kürdistan’ın trajedisini ve direnişini aynı anda görmek mümkündür. Onun ve onun gibi devrimcilerin bedeninde temsil bulan siyasal ve ulusal tahayyül, Kürdistan’ın dört bir yanında, bilerek veya farkında olmayarak her bir Kürt’ün derisi ve dili üzerinde, gündelik hayatında taşıdığı kaygılar, korkular ve umutların bütünüdür.

Doktor, T-KDP’yi sonuna kadar benimsedi. T-KDP’de inançlı ve tavizsiz bir siyaset yürüttü. Fakat her ne kadar hayatının son anına kadar T-KDP’de siyaset yürütmüş olsa da o bundan çok daha fazlasıdır. Tam bu nedenle başka bir siyaset arayışına girmeden bütün Kürt ulusal mücadelesi yürüten parti ve hareketlerle çatışmadan ulusal mücadeleyi yürütmeyi mümkün kıldı. Nitekim 1993 yılında Kürt partileri PKK ve KDP arasında cereyan eden birakujî çatışmalarının haberini aldığı esnada, kanser hastalığı bedeninde son evreye gelmişti. O an, orada bulunan aile fertlerinin ve mücadele arkadaşlarının tanıklığına göre hasta yatağında yumruğunu ve dişlerini sıkarak “bu birakujîyi bitirmek için bu yataktan kalkmam lazım![17] diyecektir. Ölümüne doğru son günlerde dahi, ayağa kalkmak istemesi, ailesi veya partisi uğruna değil, Kürt ulusal birliğini sağlamak içindi.

Doktorun ölümlü bedeni belki şu an bu dünyada değil. Fakat dünyanın gözleri önünde günden güne artan Kürt siyasal mücadelesinin her yerinde onun siyasi hayallerinin bedenini ve özlemlerini görmek mümkün. Kerkük’te, Rojava’da Kürt ulusal hakikatini yaşatmak için yaşamlarından vazgeçen kahraman Kürt gençlerinin saflarında doktorun özgürlük ruhu dolaşıyor.

Dipnotlar

[1]Makalede, “1925 Hareketi” olarak isimlendirilen bölümlerde Kürdistan İstiklâl Komitesi öncülüğünde gelişen Şeyh Said Hareketi anlatılmaktadır. Bu nedenle, bu kavramın geçtiği yerlerde Şeyh Sait Hareketine atıf yapılmaktadır.

[2] Kasım Demiralp, yayımlanmamış notları.

[3]Kenan Fani Doğan, Bingöl Gençliği Kültür ve Dayanışma Derneği Üzerinde Kısaca, https://cebaxcor.blogspot.com/2011/04/bingol-gencligi-kultur-ve-dayansma.html

[4]Türkiye Kürdistan Demokratik Partisi tarihinde çeşitli bölünmeler ve hizipleşmeler olduğundan parti isminin kısaltmasıyla ilgili farklıklar bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Sait Elçi’nin başkanı olduğu TKDP ile Dr. Şivan’ın liderlik ettiği T-KDP arasındadır. T-KDP kısaltmasındaki tire işareti, Dr. Şivan’ın partisini belirtecek şekilde “Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi”ne (T’de KDP) referans eder. Fakat TKDP’nin yayın organı olan Xebat Dergisi’nde çıkan Dr. Xalid’ı anma yazısında partinin isminin kısaltması T-KDP olarak yazılmıştır. Bu nedenle yazı boyunca T-KDP kısaltmasını kullanmayı tercih edeceğim.

[5]Hişar Ağaoğlu (1955-1997) Bingöl’ün Genç ilçe merkezinde derin devletin yönlendirmesiyle 27 Aralık 1997 yılında uğradığı bıçaklı saldırı sonucu yaşamını yitirir.  HADEP eski Genç İlçe Yöneticisi olan Hişar Ağaoğlu, Kürdistan’da yetişen yeni kuşağın ideolojik-politik öncülerinden biri olarak hatırlanır aynı zamanda. Bu rolünü T-KDP–KUK hareketinin inşa sürecinde de oynayan Ağaoğlu, bir devrimci kuşağın belleğinde öncü bir devrimci olarak yaşamaya devam ediyor.

[6]Mehmet Selim Uzun, Hişar Ağaoğlu https://portal.netewe.com/hisar-agaoglu-3/

[7]Mehmet Emin Coşkun, Devrimci Bir Önder HişarAğaoğlu,

https://portal.netewe.com/devrimci-bir-onder-hisar-agaoglu/

[8]Aktaran: Rabia Carlı

[9]Xebat Dergisi, 9. sayı, s. 3, Bahar 1993

[10]Xebat Dergisi, 9. sayı, s. 3, Bahar 1993

[11]Xebat Dergisi, 9. sayı, s. 2, Bahar 1993

[12]Xebat Dergisi, 9. sayı, s. 4, Bahar 1993

[13]T-KDP’nin resmî yayın organı olan Xebat Dergisi’nin 9. sayısındaki Dr. XalidŞervan’ıanmayazısında, onun 1989-1993 yılları arasında T-KDP Genel Sekreterliği yaptığı belirtiliyor. Farklı kaynaklarda aksi yönde somut bir bilgi olmadığı için bu makalede Xebat dergisindeki bilgi kullanılmıştır.

[14]Tahsin Sever, Dr. M. Hatip Demiralp Anısına, yıl 2006

[15]Mesut Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi III. Mayıs Devrimi 1975 – 1990. s. 289

[16] Aktaran: Rabia Carlı, Edip Demiralp

[17]Aktaran: Gülo Demiralp, Mehmet Selim Cıbranlı