Editörden
Makale /

  Nagihan Akarsel

   Jina Mahsa Aminî

ve soykırım mağduru bütün Êzidî kadınlara ithafen…

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği dünden bugüne evrensel en temel sorunlardan biri olagelmiştir. 19. ve 20. yüzyıllar her ne kadar tarihin bu en köklü sistemine karşı kadınların dünya çapında mücadelesine tanıklık etmiş/etmeye devam ediyor olsa da bugün sadece cinsten kaynaklı her yıl dünyada ve coğrafyamızda katliam boyutunda cinayetler yaşanmakta; Silvia Federici’nin deyimi ile modern cadı avları devam etmektedir. Ortadoğu coğrafyası, aynı zamanda bir savaş coğrafyası olması hasebi ile erkekliğin çok daha fazla kök saldığı, yaşanan çatışmaların erkeklik mefhumunu sürekli ayakta tuttuğu, fitillediği, en çok ürettiği coğrafyaların başında geliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği yaşamın her alanında olduğu gibi “devrimci” iddiası olan bütün örgütlerde, yapılarda da varlığını sürdürmüş, en nihayetinde bu çıkışların hepsi kadın sorunu ile bir imtihan vermiştir. 

Dünyadaki tüm ulusal kurtuluş hareketleri, iktidar karşıtı hareketler ve diğer muhtelif sağ veya sol eğilimli hareketler en nihayetinde ya bir eksiklik olarak ya yanlış ve haksız söylem ve pratikler içermesi hasebiyle kadın meselesiyle daha geniş anlamda da toplumsal cinsiyet ayrımıyla az veya çok yüzleşmek zorunda kalmıştır/bırakılmıştır. Hiçbir mücadele kadının emeği ve etkisinden münezzeh gerçekleşmemiş olsa da bu hareketlerde kadınların öznelliği az veya çok erkeğin lehine görünmez kılınmaya çalışılmış ya da kadınlar ikinci plana atılmıştır. En iyi ihtimalle de kadınlar, hedefe ulaştıracak mücadelede manipülatif bir söylemle erkeklerin “yardımcıları” kılınmıştır. 

Kadınlar bu sebeple her geçen gün kadınların sorunlarını erteleyen, görmezden gelen veya manipüle eden hareketler içerisinde kadın olarak mücadele etmenin imkânsızlığı ve faydasızlığıyla daha fazla yüzleşmekte ve bu hareketlerle kesişen meselelerde dayanışmanın yanısıra, kadın meselesinin merkezde olduğu ayrı örgütlenmeleri hayata geçirmiştir.

Bugün “Jin Jiyan Azadî” sloganının sınırları aşarak dünyada yankılandığı bir momentten geçiyoruz. Kürt kadınlar, dünya kadın mücadelesi içerisinde hatırı sayılır bir odağa oturmuş durumda. Statüsüz sömürgeciliğin en büyük popülasyonunda yaşayan Kürt kadınlar bir yandan sömürgecilik bir yandan ataerkil sistem kıskacında var olabilmenin ve eşit bir yaşam sürebilmenin mücadelesini örgütlemeye çalışıyor. Kimliğin ve cinsiyetin direnişini birleştirmek; ataerkil kodları sıkı sıkıya bağlı bir toplumda zor olduğu kadar, hayal etme gücünün dahi sömürgeleştirildiği bir çağda olmazı mümkün kılmaya göz kırpan çağın değişim an’larından olmaya da devam ediyor. 

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği mağduru diğer cinsiyetten bireyler ise kadın erkek dikotomisinin merkeze alındığı toplumsal cinsiyet mücadelesinde yeterince temsil alanı bulmadıkları gerekçesiyle kesişen meselelerin gerektirdiği dayanışmanın yanı sıra ağırlık noktası LİGBTİ+’ların sorunları ve çözümleri olan müstakil örgütlenmelere yönelmektedir. Tüm bu meselelerden ve gelişmelerden münezzeh olmayan Kürdistan’da toplumsal cinsiyet ayrımına yönelik mücadeleler kesişen kimlikler ekseninde kurulması gereken hassas bir dengeye olan ihtiyaçla her geçen gün daha fazla yüzleşmektedir. 

Kürt kadınlar ve diğer cinsiyetten Kürt bireyler yerel açıdan Kürt kültürünün, tarihinin ve siyasetinin hem bir öznesidir hem de nesneleştirilmiş bir taşıyıcı, evrensel açıdan ise hem etnik hem de cinsiyet kimliğiyle sömürgeleştirilmiş madunlardır. Bir yandan Kürdistan coğrafyasının bölünmüşlüğü bütün bu yüklenen kimliklerin her birinin tarihsel serüvenini de farklı kılmış, ortak hikâyelerin yanı sıra bu kimlikleri birbirinden ayıran ciddi yarıklar da oluşturmuştur. Bu çetrefilli ve odakları birbirine geçmiş/kesmiş Kürt kadın kimliği modern akademinin “inceleme nesnesi” olmaktan da kurtulamamış, akademik metinlerde salt birer madun olarak gösterilerek tarihsel eşitsizlik konumları düzenli olarak üretilmiştir. Bugün bütün bu kimliklerin karşısında sömürgeleştirilmiş toplumsal cinsiyet yapılarını tek tek söküme uğratan, kendine dair söz üreten, sözü bilgiye döken, kendi teorik kuramlarını ve pratiğini inşa eden, “yerel” ezilmişliğini “evrensel” direnişe çeviren bir kimlikle anılır olmuşlardır. 

Bu sayıyı planlarken bu meseleleri merkeze alıp farklı fraksiyonlardan yaklaşımları diyaloğa sokmayı amaçladık. Bunun yanı sıra dosyamızın tematiğinin folklor, sanat, edebiyat, tarih vs. hususları ve de dört parça Kürdistan’ı ve Kürtçenin tüm lehçelerindeki üretimleri kapsayan geniş bir yelpazede olması gerekliliğini de göz önünde bulundurduk. Dosyamızın çağrı metnini bu geniş yelpazedeki konu başlıklarıyla ilan ettik ve ayrıca bu alanda yetkin isimlere bizzat kendimiz de ulaşmaya çalıştık. Buna rağmen her çalışma gibi bu çalışma da işin doğası gereği çeşitli sınırlılıklar ve eksiklikler içermektedir. Ancak okuyucularımızın belirlediğimiz geniş kapsama ulaşabilmek ve olası eksikleri minimalize edebilmek için gereken çaba ve emeği gösterdiğimizi bilmelerini ve mazur görmelerini isteriz.

“Jin, Jiyan, Azadi”nin Kürt Kadın Hareketlerinin kazanımlarının tüm dünyadaki kadınlara armağanı olarak gezegende yankılandığı bir süreçte bu sayıyı siz okurlarımızla paylaşmaktan da ayrıca mutluluk duyduğumuz söylemek isteriz. Sayımızın bu yankıyı sürekli kılacak ve genişletecek mücadele ve teorilere naçizane de olsa katkı sunmasını temenni ediyoruz.

Üç çeviri metin, beş röportaj ve on tane makalenin yer aldığı “Kürdistan’da Kadın ve Toplumsal Cinsiyet adlı bu sayıda yazıların üçü Kurmancî biri Kirmanckî lehçesinde olmak üzere dördü Kürtçe, diğerleri ise Türkçe’dir. Türkçe yazıların ikisi İngilizce’den biri de Fransızcadan çevrilmiştir. 

Lale Yalçın Heckmann’ın, 80’li yıllarda Hakkâri’de alan çalışması yaparak yaptığı geniş çaplı çalışmanın bir ürünü olarak “Aşiret ve Kadın” adlı yazısı, aşiret yapısında kadının sosyo-kültürel konumuna dair antropolojik veriler içermektedir. Zozan Goyî, “Kürdistan’da Toplumsal Cinsiyet Analizinin Dekolinazisyonu /Bir “Kadınlık Tarihini Minörleştirme” Girişimi adlı yazısında Kürdistan’da toplumsal cinsiyet analizine yönelik postkolonyal feminist bir perspektiften yeni yaklaşımlar ortaya koymaktadır. Rojda Yıldız, “Devletin Kürt Kadınlarla 100 Yıllık İmtihanı; Her Ne Pahasına Olursa Olsun Sağlanamayan Sükûnet" adlı yazısında Bakur’daki Kürt kadınların Osmanlı’dan günümüze kadarki örgütlenme ve direniş deneyimlerini ele almaktdır. Hatice Yaşar’ın yazısı Kürt siyasetindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ele aldığı  “Kürd Kadını ve Siyaset” adlı yazısı ilk olarak 1994’te Kürdistan Aktüel adlı bir dergide yayınlanmış olup dergiye bugün ulaşılamamaktadır. Yazı, yazarın arşivinde bulunan kopyası üzerinden revize edilerek bu sayıya dahil edilmiştir. Azize Aslan, “Rojava’da Tarih Yazan Kadınların Tarihi” adlı yazısında Rojava Devrimi’yle birlikte sivil ve askeri alanda oluşan kadın yapılanmalarını ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır. Jineolojî yazar ve editörlerinin Jineolojî Kolektifi adıyla ortak bir metin olarak sundukları yazı, bir kadın bilimi olarak Jineolojî’nin ayırt edici misyonunu ele almaktadır. Dilşa Deniz “Kürt Dilinin Arkeolojik Havzasında, Kürtlerin Köklü Dinsel Tarihi, Kutsal Anası Ve Kızlarının Silinemeyen İzlerinin Peşinde Kısa Bir Yolculuk” adlı makalesinde dil ve kültür içinde arkeolojik bir kazıyla Kürt toplumunun İslam öncesi dinsel hayatında kadının/dişilin konumunun izlerini sürmektedir. 

Nurdan Şarman’ın çevirdiği postkolonyal feminizmin öncü isimlerinden C.T. Mohanty’e ait kurucu bir metin olarak “Batılı Gözler Altında: Feminist Akademi Ve Sömürgeci Söylemler” adlı makale bir analiz kategorisi olarak “kadın”ın tüm dünyada geçerli kılınan ortak bir toplumsal cinsiyet anlatısına nasıl dönüştürüldüğünü ele almakta ve bunun “Üçüncü Dünya Farkı” söyleminin bir yan üretimi olduğunu tartışmaktadır. Nurdan Şarman’ın çevirdiği bir diğer makale olan  “Postkolonyal Feminizmi Postkolonyal ve Feminist Teorilerle İlişkilendirerek Anlamak” adlı makalede Ritu Tyagi, postkolonyal feminizmle postkolonyalizmin hem kesişen hem de kadınlar ve toplumsal cinsiyet hususunda ayrışan ve çatışan teorik ilişkisini ele almaktadır. Harun Kapan’ın Fransızcadan çevirdiği  “Cinsiyet, Etnik Köken ve Siyasi Katılım: İran’daki Kürt Kadınları Meselesi” adlı makalede Fatemeh Karimi,  sol bir Kürt hareket olan Komala’nın eski kadın militan ve savaşçılarının deneyimleri üzerine tanıklık ifadelerine de yer vererek Rojhelat’taki kadınların etnik köken ve cinsiyet kimliklerinin iç içe geçişini belli bir dönem (1979-80) dahilinde ele almaktadır. 

Kamran Elend, bir alan çalışması ürünü olarak “Vekolandina Kulta Meşayîxeke Jin: Şêx Momina Mirada” adlı makalesi antropololojik bir metodolojiyle  Mardin’de yer alan bir kadın kültünü ele almaktadır. Gelo Îhtîmal Est O Ke Kirmanckî Bi Destê Cenîyan Bixelesyo? Çîrê û Senîn?” adlı yazısında Netice Altun Demir, kadınların Zazakî lehçesinin yaşatılmasında geçmişteki rollerine ve günümüzde kadınların daha az Kürtçe konuştuğuna dair tartışmalara neden-sonuç bağlamında cevap vermektedir. Nihat Gültekin’in literatür taramasının yanı sıra alan çalışmasına da dayalı olan “Sê Hunermendên Jin ên Radyoya Yêrêvanê” başlıklı yazısı Erivan radyosundaki kadın dengbêjlerden Sûsîka Simo, Belqa Qado ve Zadîna Şekir’in biyografilerine yer vermektedir.

Şehmîran Goyî, Kürt sol hareketlerinden Rizgarî ve Ala Rizgarî’nin kurucularından Hatice Yaşar’la yaptığı röportajda Yaşar’ın bir kadın olarak Kürt siyasetine dair deneyimleri ve değerlendirmeleri yer almaktadır. Gülıstan Yarkın’ın röportaj/anlatı formatında bir biyografi özelliği taşıyan “Aile, Öğrencilik, Yerelde Sivil Siyaset, Göç ve Mültecilik: Amed/Bağlar’dan İsviçre’ye Genç Bir Kürt Kadının Kısa Yaşam Hikâyesi” adlı çalışması Avrupa’ya siyasi mülteci olarak göç eden bir Kürt kadın aktivistin yaşam serüvenini içermektedir. Kürdistan’da LGBTİ+ bireylerin toplumsal cinsiyetle bağlantılı sosyo-kültürel ve siyasal alandan yansıyan sorunlarının ve örgütsel mücadelelerinin görünür kılınmaya çalışıldığı üç röportajdan ikisi Zozan Goyî’nin sorularından oluşup biri BAKAD yönetim kurulundan Atalay Göçerle diğeri de sanatçı Semyani Perizade’yle yapılmıştır. Diğer röportaj ise Deniz Varol’un sorularıyla Rosîda Koyuncu’yla yapılmıştır. 

Başta Kürdistan coğrafyasının dört parçasında direnen ve direnişleri ile bu dosyaya da ilham veren Kürt kadınlar olmak üzere; dosyamıza metin sunan ve röportaj teklifimize iştirak eden yazar ve görüşmecilerimize, dosyamızın hazırlık sürecinde redaksiyon hususunda büyük destek sunan arkadaşlarımıza, çeşitli hususlarda desteklerini esirgemeyen Kürd Araştırmaları Dergisi’nin çekirdek kuruluna ve ismini burada anamayacağımız kadar çok olan desteklerini esirgemeyen diğer dostlara, aracı ve gönüllülere teşekkür ederiz.

 

Zozan Goyî ve Rojda Yıldız