Soğuk Savaş’ın İlk Yıllarında Avrupa’daki Kürt Aktivizmi: Kürt Gençlerinin Enternasyonal Öğrenci Ağlarına Katılımı ve Yeni Bir Kurtuluş Ufku Olarak Sovyet Komünizmi
Makale / Adnan Çelik

 

img_ab91e03f8e9c-1

Giriş
Çağdaş Kürt siyasi tarihinin farklı veçheleri üzerine sayıları günden güne artan çalışmalarla birlikte, başta Türkiye ve Irak’taki Kürtler olmak üzere, Kürdistan’ın dört parçası ve Sovyet Kürtleri ile ilgili geniş bir külliyat oluşmuş durumdadır. Kürdistan’ın, 20. Yüzyılın ilk yarısındaki iki dünya savaşı arası dönemde ortaya çıkan farklı ulus-devletler arasında bölünmesinin ardından; parçalı ulusal kurtuluş mücadelelerinin siyasi ve askeri çerçevesini belirleyen Soğuk Savaş dönemindeki (1947-1991) iki kutuplu uluslararası siyasi konfigürasyonun Kürt siyasal eylem repertuvarını nasıl etkilediği ve hatta yer yer belirlediği konusu üzerine maalesef henüz ciddi bir çalışma yapılmış değildir.[1] Çağdaş Kürt tarihi üzerine yapılmış en kapsamlı çalışmalara bakıldığında, Soğuk Savaş’ın gölgesinde yaşanan siyasal gelişmelerin analizinde bu olgunun layıkıyla ele alındığını söylemek çok zor.[2] Bu fenomeni açıklamak daha kapsamlı bir araştırma ve analiz konusu olsa da en temelde Soğuk Savaş esnasında ve özellikle sonrasında Kürtlerin siyasi tarih yazımının daha çok Birinci Dünya’da üretilmiş olması, Sovyetlerin çöküşü sonrası yükselen liberal demokrasinin akademik alandaki hegemonik karakterinin Soğuk Savaş dönemine dair çalışmalara yönelik kısıtlayıcı çerçevesi ve ancak yakın zamanda erişime açılan dönem arşivleri gibi faktörlerin bu eksiklikteki en temel boyutlar olduğunu söylemek mümkün.

Bu makalede Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında (1949) Avrupa’ya yükseköğrenimlerini tamamlamak için giden küçük bir Kürt öğrenci topluluğunun kurduğu resmi olmayan Demokratik Kürt Gençliği (veya Avrupa’daki Kürt Öğrencileri Derneği) ve bu topluluğun yayın organı olan Dengê Kurdistan (Kürdistan’in Sesi) üzerinden mektepli Kürt gençliğinin siyasal perspektifleri ele alınacaktır. Bu çerçevede gençlerin Kürt meselesine dair yaklaşımları, uluslararası gençlik hareket ve ağlarına dahil olma pratikleri ve gittikçe sertleşen iki kutuplu Soğuk Savaş bağlamında yeni bir kurtuluş ufku olarak Sovyet komünizmi belirmesi ile ortaya çıkan yeni bir kuşaksal “öznellik rejimi” üzerinde durulacaktır.

Demokratik Kürt Gençliği’nin kısa süren örgütlenme, etkinlik ve yayın deneyimi bize en az üç konuda bir analiz ve yorumlama çerçevesi sunacaktır: (1) Bu deneyim diasporadaki Kürt gençlik oluşumları ve sonraki on yıllarda diğer toplumsal kategorileri de içerecek şekilde genişleyen Kürtler arası ihtilaflara dair fikir vermesi açısından son derece önemlidir. Denilebilir ki Demokratik Kürt Gençliği topluluğunun deneyiminde, mektepli Kürt gençliği içerisindeki ayrışma ve çatlakların ilk kristalize edilmiş hali yaşanmıştır.  Soğuk savaş nizamında özellikle Üçüncü Dünya’daki kurtuluş hareketleri içerisinde günden güne belirginleşen milliyetçilik ile solculuk arasındaki gerilim durumu bahse konu deneyimde de yaşanmıştır ve bunun Kürt siyasi hareket aktörlerinin sonraki süreçlerine de etkisi vardır. (2) Bu deneyim bize Soğuk Savaş’ın başlangıcında Kürtlerin haleti ruhiyesi ve yeni nizamda konum alma tecrübeleri üzerine de önemli bilgiler sunmaktadır. (3) Son olarak bu deneyim ileriki yıllarda Kürt siyasetine etki edecek ve hatta yön verecek olan Abdurrahman Qasimlo, Nureddin Zaza, İsmet Şerif Vanlı ve Shawkat Akrawi gibi aktörlerin ilk-gençlik dönemindeki pratikleri ve daha uzun vadeli siyasal parkurlarına dair de önemli şeyler söylemektedir.

Tarihsel bağlam
 
20. yüzyılın ilk yarısını kana bulayan iki büyük Dünya Savaşı (1914-1918 ve 1939-1945) bazı imparatorlukların yıkılışı ve onların külleri üstünde yükselen birçok yeni ulus devletin doğuşuna tanıklık ettiği gibi tarihsel olarak kendi territoryal sürekliliklerini koruyabilen birçok ulusun egemenlik haklarından mahrum bırakıldığı, farklı ulus-devletler arasında parçalandığı bir duruma da sebep oldu. Türkiye, Irak ve İran’daki Kürtler bu iki büyük savaş arasında kendi kaderlerini tayin hakkı için birçok farklı silahlı isyan ve direniş ortaya koymalarına rağmen 1914-1945 arası dönemde herhangi bir kazanım elde edemediler. Direnişleri, topraklarının bölüşüldüğü ulus-devletlerin tekçi milliyetçilikleri ve Düvel-i Muazzama’nın emperyal gündemleri nedeniyle başarılı olamadı. Fakat II. Dünya Savaşı esnasında (1941) müttefik olan Sovyetler ve Birleşik Krallığı’n İran’ı ikiye bölerek işgal etmesi ve savaşın sona ermesinin ardından başlayan Soğuk Savaş düzeninde İran topraklarını kendi arasında bölüşen bu iki gücün karşı karşıya gelmesi süreci, İran Kürtleri için 1946 yılında kısa süreli bir Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti deneyimi sonucunu doğurdu. Nitekim Sovyetlerin Ağustos 1941’de İran’ın kuzeyini işgali, Mahabad’daki Kürt Cumhuriyeti’ne desteği ve erken Soğuk Savaş döneminde özellikle Irak’taki Kürt hareketi ile olan ilişkileri Kürt-Sovyet ilişkilerinin temel arka planını oluşturacaktı.[3] 1946’daki Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılışı, lider kadroların İran rejimi tarafından idam edilişi ve buradaki Kürt örgütlenmesine askeri olarak destek veren Mustafa Barzani’nin 1947’de Sovyetlere sığınarak uzun bir sürgünlük döneminin başlaması; Soğuk Savaş’ın ilk iki yılında hem İran hem de Irak’taki Kürt mücadelesi için de en az 1958’e kadar sürecek bir “sessizlik dönemi” başlatacaktı (Türkiye’deki Kürtler için bu dönem 1938’de başlamıştı zaten).

Soğuk Savaş nizamının dünyayı ikiye bölerek kendini hızlıca tahkim ettiği 1946 yılının sonunda Kürtler için durum son derece dramatikti. Türkiye’deki Kürtlerin 1921 ile 1938 arasındaki parçalı direnişleri kırılmış ve yeni dünya düzeninde kapitalist Birinci Dünya’nın yanında konumlanan Türkiye’nin uluslararası siyaseti Kürtlerin siyasal taleplerini sadece “Kürtçülük” değil aynı zamanda “Komünistlik” ile de kriminalize ederek “tedip etme” yoluna girecekti.[4] Kürtçülük damgasına yamalanan komünistlik[5] ile birlikte Türkiye’deki Kürtlerin en aşağı 1960’lar sonuna kadarki süreçte Sovyet merkezli komünist ufka yüzlerini dönmelerinin koşulları büyük oranda ortadan kaldırılmış oldu.

Kızıl Ordu’nun İran’dan çekilmesinin hemen ardından yıkılan Kürdistan Cumhuriyeti ve Cumhuriyet’in ilk “başkomutanı” Mustafa Barzani’nin Sovyetlere ilticası, İran ve Irak’taki Kürt siyasal mücadelesinin de kamusal alanda bitmesine neden oldu. Geriye ya İran Komünist Partisi (Tudeh) veya Irak Komünist Partisi (IKP) içerisinde siyaset yapan ya da yeraltında örgütlenmiş gizli kamusal alanlardaki[6] Kürt örgütlenmeleri kaldı.

1925 Şeyh Said direnişinin yenilgisi ardından, o dönemde Binxet günümüzde ise Rojava olarak adlandırılan Suriye Kürdistanı'na giden Kuzey Kürtlerinin 1920’ler sonunda kurdukları Xoybûn[7] örgütü öncülüğünde organize edilen Ararat direnişinin yenilgisi; sonrasında Binxet’teki Kürt entelektüellerinin Hawar dergisi etrafında başlattıkları kültür hareketi[8] tam da Soğuk Savaş’ın başlangıç yılı olan 1946’da Fransa’nın -1920’den beri süren- mandasının sona ermesi ile birlikte büyük bir krize girdi. Fransız mandasının sonlanmasıyla kurulan Suriye Cumhuriyeti aynı yıl içinde Birleşmiş Milletler’e (BM) üye oldu. 1946’dan 1957'de Suriye’deki ilk Kürt siyasi partisi olan Suriye Kürdistanı Demokrat Partisi'nin (PDK-S) kuruluşuna kadarki on yıllık dönemde Suriye’deki Kürtlerin siyasal mücadelesi büyük oranda kendisi de Kürt olan Xalid Bekdaş liderliğindeki Suriye Komünist Partisi (SKP) içinde devam etti.[9]

Ezcümle, Soğuk Savaş’ın en azından ilk on yılında (1946-1956) Türkiye’deki Kürtler hariç İran, Irak ve Suriye Kürtlerinin siyasal alanda büyük oranda bu üç ülkedeki komünist partilere teveccüh ettiğini söylemek mümkün. Talin Ter Minnasian’ın Ortadoğu’daki komünist partilerin kuruluşunda azınlıkların rolünü ve azınlıklar arasından gelip Sovyet ütopyasının, Komintern’in “seyyar militanları” olarak görev üstlenenleri ele aldığı çalışmasından[10] ilhamla söylersek bu on yıllık dönemde İran, Irak ve Suriye’deki Kürtler de adeta komünizmin çerçileri durumundaydı. Bu dönemde, Cegerxwîn’den Qedrîcan’a, Hejâr’dan Goran’a, Osman Sebrî’den İbrahim Ahmed’e birçok Kürt şair ve yazar komünist partiler içinde siyaset yapmakta, Kürtlerin kurtuluşunu enternasyonal mücadele ve onun öncüsü durumundaki Sovyet komünizminde görmektelerdi. Sovyet öncülüğünde yenilgiye uğratılan faşizm ezilen ulusların kurtuluşu için yeni bir gelecek ufku doğurmuştu ve Kürtler de bu yeni ufka eklemlenerek kendi ulusal kurtuluşlarını gerçekleştirmek istiyordu. Bu dönemde ve sonraki on yılda Kürt şairlerinin dünyadaki anti-sömürgeci ve ulusal kurtuluşçu hareketlere dair yazdıkları şiirler[11] onların enternasyonal mücadeleye bağlanma arzularını göstermekteydi.

Fransız mandasının sürdüğü Suriye ve İngiliz mandasının sürdüğü Irak’taki öğrencilerin yükseköğrenimleri için yüzlerini bu iki ülkeye dönmeleri de manda döneminde edindikleri kültürel sermaye ve dahil oldukları ağlarla ilgiliydi.[12] Fakat Soğuk Savaş’ın başlaması ile birlikte yükseköğrenim alanında öğrenci çekmek için kapitalist Batı ülkeleri ile komünist Sovyetler Birliği’nin girdiği rekabette İran, Suriye ve Irak’taki komünist partiler aracılığıyla burslar alarak okumaya gelen Kürt öğrenciler özellikle 1950’lerin sonu itibariyle Fransa ve İngiltere’nin bu alandaki hegemonyasını sarsacak, binlerce Kürt öğrencinin Demir Perde’nin her iki yakasındaki ülkelere yayılmasına vesile olacaktı.[13] Bu durum, ilerleyen kısımlarda göreceğimiz üzere, Avrupa’daki ilk Kürt öğrenci örgütlenmesindeki gençlerin geldikleri coğrafi bölgeleri ve siyasal angajmanlarını da büyük oranda açıklıyor.

Soğuk Savaş’ın başladığı 1946 senesinin sonundan itibaren dört parça Kürdistan’da Kürtlük namına herhangi bir talepte bulunmak veya aktivite yürütmek neredeyse imkânsız hale gelmişti. Bu durum, en azından Mustafa Barzani’nin Sovyetlerdeki sürgünden Irak’a döndüğü 1958 yılına kadar büyük oranda varlığını korudu. Bu süreçte, Sovyet Kürtlerini dışarıda tutarsak, Kürtlere dair siyasal veya kültürel aktivizmin üretilebildiği tek alan Avrupa’ydı ve burada da çok az sayıda Kürt üzerinden gerçekleşen son derece cılız bir eylemlilik durumu söz konusuydu. Kürt öğrencilerin Avrupa’daki tüm kültürel ve diplomatik faaliyetleri, sömürgecilik karşıtı ve komünist hareketlerle ilişkileri, Ortadoğu’da, özellikle de Kürtler arasında, bir sol söylemin ortaya çıkmasıyla da yakından bağlantılıydı. Sol aktivizm sadece bireyler arasında yayılmadı, özellikle öğrenci dernekleri bu yayılmada önemli bir rol oynadı.[14] Bir sonraki bölümde 1946-1950 arası dört yıllık dönemde Avrupa’ya gelen ve ağırlığını genç öğrencilerin oluşturduğu küçük bir Kürt topluluğuna ve onların ilk örgütlenme deneyimlerine odaklanacağız.

Avrupa’da çekirdek bir Kürt diasporasının ortaya çıkışı
 
1946’da Suriye ve Lübnan’daki Fransız mandasının sona ermesi, bu bölgelerden az sayıda Kürt aydın ve öğrencinin de Fransa’ya yerleşmesine olanak sağladı. Manda döneminde Fransız aydın ve askeri yöneticileriyle zaten bağlar kurmuş olan Kamuran Bedirhan, 1946’da Paris’teki Yaşayan Doğu Dilleri Ulusal Okulu’nda (ENLOV) Kürtçe kürsüsüne atandı ve buradaki pozisyonunu başta Paris olmak üzere Avrupa’daki küçük bir Kürt öğrenci ve aktivist çevresini etrafında toplamak için kullandı.[15]

Kamuran Bedirhan, ENLOV’da, 1948-1950 arası dönemde “Kürt halkı ve Kürdistan’ı tanıtmak amacıyla” toplamda 13 sayı çıkardığı Bulletin du centre d’études kurdes (Kürt çalışmaları merkezi bülteni)[16] isimli bülten başta olmak üzere; başında olduğu Kürt Delegasyonu adına hazırladığı ve başta BM olmak üzere farklı ülke ve uluslararası kurumlara gönderdiği memorandumlar[17] ve Fransa basınında yayınladığı makalelerle, 1950’ler sonuna kadar Avrupa’daki Kürt aktivizminin temel aktörlerinden birisi oldu.

Paris’e yerleştiği 1946’dan itibaren Avrupa’ya okumaya gelen Kürt öğrenciler için Kamuran Bedirhan ve onun kişisel çabalarıyla yürüttüğü çalışmalar önemli bir adrese dönüşecekti. Nitekim ENLOV’daki Kürt Çalışmaları Merkezi adına çıkardığı bültenin 8. ve 10. sayılarında bu makalenin ana konusu olan Demokratik Kürt Gençliği’nin çıkardığı La Voix du KurdistanDengê Kurdistan isimli derginin birinci ve beşinci sayısını duyurması bu gençlerle aktif bir iletişim içinde olduğunun kanıtıdır.[18] İşte Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Kamuran Bedirhan’ın Paris’teki bu bireysel çabaları dışında Avrupa’daki Kürt aktivizminin bir diğer aktörü de İran, Irak ve Suriye’den gelerek Avrupa’nın farklı ülkelerinde eğitim alan Demokratik Kürt Gençliği ismindeki topluluğu kurarak Dengê Kurdistan isminde bir dergi çıkaran üniversite öğrencisi Kürt gençleridir. Avrupa’daki bu genç öğrenci topluluğu ile ilgili detaylara geçmeden önce konuyu zaman ve mekan bağlamına oturtmak ve bu gençlerin nasıl bir öznellik içerisinde hareket ettiğini anlamak için tarihçi ve sosyolog Hamit Bozarslan’ın tarihsel sosyoloji temelinde geliştirdiği teorik çerçevesinden kısaca bahsedeceğim.

Tikel ve Evrensel Arasında Yeni Bir Kürt Öznellik Rejiminin Ortaya Çıkışı
 
Ortadoğu’yu tarihsel sosyoloji ekseninde çalışan Hamit Bozarslan, bu bölgedeki tarihsel dönüşümleri ela alırken “öznellik rejimleri" kavramsallaştırmasına başvurur. Bozarslan, öznellik rejimi terimini “dünyayı anlamlandırmamıza ve kendimizi geleceğe taşımamıza/yansıtmamıza olanak sağlayan duygusal ve bilişsel aygıtları tanımlamak için” kullanır.[19] Bozarslan’a göre modern olduğunu iddia eden güçlerin “ağ”ına yakalanan Ortadoğu toplumları, “dünyayı anlamlandırmak” ve “kendilerini geleceğe taşımak” için kendi öznellik rejimlerini üreterek direnirler.[20] Ortadoğu ölçeğinde 20. Yüzyılın başından itibaren revaçta olan Batılılaşma eksenli öznellik rejimi İkinci Dünya Savaşı ile ciddi bir krize girdi ve yerini 1950’lerin başından 1970’lerin sonlarına kadar sürecek olan ve sol siyasi esinlerle karakterize edilen yeni bir öznellik rejimine bıraktı.[21] Ortadoğu genelindeki öznellik rejimlerini Kürdistan ölçeğine daraltan Bozarslan, 1946’dan itibaren Kürt sahasında birçok farklı öznellik rejiminin oluştuğunu belirtir. Bunlardan ilkinin ortaya çıktığı ve bu makalenin odaklandığı dönem, Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkıldığı 1946’dan Mustafa Barzani liderliğinde 1961’de Irak’ta başlayan Kürt direnişine kadarki süreçtir. Bozarslan’a göre bu dönemdeki öznellik rejimi bir yandan iki savaş arasında mücadele yürütmüş farklı Kürt kuşakların gelecek ufkunu yitirdiği, kurtuluşu nihayete erdiremedikleri, adeta “yetim” kalarak sessizliğe gömüldükleri bir melankoliyi; öte yandan, 1960’lardan itibaren ana akımlaşacak olan, yeni bir mektepli ve kentli kuşağın geleceğe dair kurtuluş ufkunu sol ideolojik repertuvara odakladıkları bir başlangıcı ifade eder. Bozarslan’ın belirttiği gibi, öznellik rejimleri arasındaki her geçiş veya kopuş aynı zamanda yeni gelen kuşaklar tarafından zamanın yeniden tanımlanmasını gerektirir ve böylece “uzun vadeli bir ulusal baskı anlatısından, ulusal kurtuluşun kısa, neredeyse dolaysız aksiyolojik zamanına geçilir.” Bu nedenle zaman algısı, “bir dizi duygusal, bilişsel ve sembolik tertibat olarak anlaşılan öznellik rejimlerinin temel taşıdır” ve “Kürt milliyetçiliğinin eylem biçimleri, geçmiş deneyimlere anlam katan ve yeni toplumsal ve siyasal deneyim türlerini olanaklı ya da kaçınılmaz kılan bu öznellik rejimleri çerçevesi içinde belirlenmektedir.” [22]

Bu makalede ele alacağımız Avrupa’daki Kürt siyasal aktivizminin öznesi olan gençlerin dünyayı yorumlama ve gelecek tasarımları 1946’daki Mahabad yenilgisiyle başlayan ve Mustafa Barzani’nin 1958’de Sovyetlerdeki sürgünden dönüşüne kadar devam eden dönemde üretilen öznellik rejimi ile doğrudan alakalıdır. Bu öznellik rejimi aynı zamanda söz konusu gençlerin hem kendi tikelliklerini (Kürtlükleri) korudukları hem de bunu evrensele (ideolojik bir dava) bağlamaya çalıştıkları bir sınanmayı da içerir.

Bozarslan, diğer birçok etnik azınlık veya sömürgeleştirilmiş halkta olduğu gibi Kürtler’de de “tikelcilik” (“particularisme”) ve “evrenselcilik”in (“universalisme”) her zaman el ele gittiğini belirtir. Tikelcilik, kendine özgü bir grup içi dayanışma aracılığıyla belirli bir tarihsel anlatı ve semboloji ile nevi şahsına münhasır bir öznelliğin kurulmasına izin verirken; evrenselcilik, ulusal mücadelenin ezilen ulusun daha geniş çerçevede insanlık için verdiği bir mücadele olarak meşrulaştırılmasını mümkün kılar. Bu ilişkinin araçsal olarak görülmemesi gerektiğini belirten Bozarslan’a göre, bütün toplulukların grup içi bir asabiyye ve grup üstü bir dava için denkleştirmeye çabaladığı “tikelcilik” ve “evrenselcilik”in birleşimi, onların varlık dokusunun bir parçasıdır. 1946 sonrası yeni bir öznellik rejiminin oluştuğu Kürt alanında tikelcilik ve evrenselcilik arasındaki denklik daha da belirginleşti. Zira İkinci Dünya Savaşı’ndan muzaffer çıkan Sovyetlerin Marksizm‒Leninizm’inin “ezilen uluslara” kendi kaderlerini belirleme hakkını vaat eden yegâne ideoloji olarak ezilen sınıflar ve uluslar için bir kurtuluş ufku sunduğu açıktı. Hemen hemen tüm sömürgecilik karşıtı hareketlerin politik sentakslarının sol söylem ve ideolojileri etrafında kurulması tam da bununla ilgiliydi.[23]

Birinci Dünya’yı oluşturan emperyalist ve kapitalist ülkelerin iki dünya savaşı arasındaki pratikleri ve Kürdistan’ın modern ulus-devlet sınırları ile bölünmesindeki rolleri yeni kuşak Kürt gençliğinin, kurtuluş ufkunu başka yerlerde aramasına sebep oldu. Faşizme karşı büyük bir zaferle çıkan Sovyet komünizminin yarattığı beklenti ufku, Birinci Dünya’nın kolonyal coğrafyalarında anti-sömürgeci ve ulusal kurtuluş hareketlerin günden güne yükselmesine vesile oldu. İşte Avrupa’ya okumaya gelen bir avuç Kürt gencinin siyasal öznelliği de tam da böylesi bir küresel bağlamda inşa oluyordu. Bu yeni Kürt öznellik rejiminde tikel olanı evrensel olanla buluşturmanın aktörü mektepli gençlik, ana referansı da Sovyet komünizmi, anti-sömürgeci hareketler ve enternasyonal mücadele olacaktır.

Demokratik Kürt Gençliği ve Dengê Kurdistan
 
1912 yılında İstanbul’da kurulan ve “ilk legal Kürt öğrenci derneği” olan Kürt Talebe Hêvî Cemiyeti’nin kurucusu ve aktif üyeleri olan Cemilpaşazade Ekrem ve Kadri, Birinci Dünya Savaşı öncesi Lozan’da eğitim görürken 1913 yılında cemiyetin bir şubesini de burada açarlar. Fakat savaşın başlaması ile birlikte eğitimlerini yarıda bırakıp dönmek zorunda kalırlar.[24] İlk Kürt öğrenci örgütlenmesinin mekânı olan Lozan, tam on yıl sonra Kürdistan’ı bölen ve günümüze kadar yürürlükte olan Lozan Antlaşması’nın da merkezi olacaktır. İlginç bir şekilde 1949 yılında yine Lozan’da bir araya gelen birkaç Kürt genci (bunlardan en az ikisi Cemilpaşazade Ekrem ve Kadri’yi yakından tanımaktadır) Demokratik Kürt Gençliği adı altında bir inisiyatif oluşturacak, Dengê Kurdistan adında bir yayın çıkaracak ve hatta 1956’da kurulacak olan yurtdışındaki en büyük Kürt öğrenci cemiyetinin temelini atacaklardır.

Peki kimdi bu gençler? Nereden gelmişlerdi? Nasıl bir sosyal profile sahiplerdi? İki dünya savaşı arasındaki altüst oluşlar dönemini birer çocuk veya genç olarak nasıl deneyimlemişlerdi? Onları Avrupa’da bir araya getiren ağlar ve sebepler neydi? Bu alt bölümde bahse konu Kürt gençlerinden bazılarının kişisel hikayelerine odaklanarak yukarıdaki sorulara cevaplar bulmaya çalışacağım. Bunu da Nureddin Zaza, Ahmed ve Abdurrahman Qasimlo kardeşler ve İsmet Şerif Vanlı’nın kişisel parkurlarına bakarak ve onları Avrupa’da buluşturan hikayeyi örmeye çalışarak yapacağım.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Birinci Dünya Savaşı ertesinde Fransa ve Britanya’nın Suriye, Irak (ve İran’daki) kolonyal varlığı bu ülkelerdeki Kürt elitlerinin onlarla ilişkilenmesini, inşa ettikleri okullarda okumasını ve çeşitli ilişki ağları kurmasını sağlamıştı. İkinci Dünya Savaşı ertesinde bu manda sona erse de bu üç ülkeden çokça öğrenci Fransa ve Britanya’ya eğitim için gitmeye devam etti. İşte birazdan hikâyelerini anlatacağımız Kürt gençlerinin Avrupa’ya gidişleri tam da böylesi bir bağlamda gerçekleşti. Nureddin Zaza ve İsmet Şerif Vanlı Suriye’den İsviçre’ye, Ahmed ve Abdurrahman Qasimlo kardeşler İran’dan Fransa’ya, Abdula Kadir ve Shawkat Akrawi ise Irak’tan Britanya’ya öğrenim görmeye gelen Kürt gençleriydi.

Suriye’den İsviçre’ye: Nureddin Zaza ve İsmet Şerif Vanlı
 
Nureddin Zaza (1919-1988) aslen Elâzığ Maden doğumludur. 1925’teki Kürt direnişinin hemen ertesinde babası ve büyük abisi, isyana karıştıkları gerekçesiyle tutuklanırlar. Babası 1926’da, abisi Dr. Nafiz ise 1928’de serbest bırakılırlar fakat abisine yönelik takip ve baskılar bitmez. 1930 yılında, kendisi henüz 11 yaşındayken Dr. Nafiz ile birlikte Fransız mandası altındaki Suriye’ye (Binxet) geçerler. 1932 yılında Celadet ve Kamuran Bedirhan, Arif Abbas, Ali Zilfo Ağa, Kadri ve Ekrem Cemil Paşa, Muhammed Ali Şeyhmus, Mükslü Hamza, Haco Aga ve Memduh Selim gibi Kürt lider ve entelektüelleri ile tanışarak hızlıca politikleşir. Şam’daki Fransız Lisesi’nde okurken geceleri Kürt Mahallesi’nde Kürtçe dersler verir. 1937 yılında Zaza önderliğinde Şam’da Hêvî adlı bir öğrenci derneği kurulur. Hawar dergisi için öyküler bile yazar. 1944 yılında ateşli bir Kürt milliyetçisi genç olarak Barzani hareketine katılmak için Irak’a gider ve orada tutuklanarak Irak hapishanelerinde bir yıl geçirir. 1945 yılında Beyrut’ta bir Sovyet heyeti Zaza, Cegerxwîn ve Memduh Selim’i karşılar. Kısa bir süre sonra Dr. Nafiz, Ekrem Cemil Paşa ve Cegerxwîn aynı heyete San Francisco’daki konferansa ulaştırmak üzere bir memorandum verirler. 1945'te Beyrut’ta bir Fransız üniversitesinde okurken, Lübnan Radyosu’nun Kürtçe bölümünde Kamuran Bedirhan’ın yerine geçer. Lübnan hükümeti radyonun Kürtçe bölümünü kapatınca Zaza, Lübnanlı Kürtlere Kürtçe öğretmek için bir gece okulu açar. Yine Beyrut’taki üniversite öğrencisi Kürtlerle birlikte Kürt Öğrencileri Derneği’ni kurar. Zaza, 1947'de Beyrut’taki Fransız Üniversitesi’nden siyaset bilimi alanında lisans derecesi alır ve aynı yıl içinde yüksek öğrenim için Beyrut’tan gemiyle İtalya’ya oradan da trenle İsviçre’ye geçer.[25]

Zaza 1980’li yıllarda yayınlanacak olan anılarında Lozan’a varışının hemen ertesinde İsviçre’deki Kürtlere dair derin bilgisizliğin farkına varır:

İsviçre'de, Kürt sorununu tanıyan insanların çok az olduklarını öğrenmem için birkaç gün yetti. Elbette kimileri “dağlı,” savaşçı ve kahraman ruhlu bir halktan söz edildiğini duymuşlardı. Ne var ki çoğu Kürtlerden ve Kürdistan’dan söz edildiğinde, şaşırıp kalıyorlardı. – “Türkistan” mı dediniz? - Hayır, hayır, Kürdistan, diye yineleyip duruyordum yorulmak bilmeden. Her seferinde sabırla Kürtleri ve Kürdistan’ı açıkladım. Kamuoyunu aydınlatmak için İsviçre’nin Fransızca konuşulan bölgesindeki basına ve radyoya başvurdum. Üniversite’de (eğitim bilimi alanında bir doktora tezi hazırlamak üzere Sosyal ve Siyasal Bilimler Okulu’na kayıt yaptırmıştım), dersler arasında, öğrenciler ve öğretim görevlileriyle, Kürt sorunu üzerine ateşli tartışmalar açıyordum.[26]

11 yaşında ailesinden koparak Suriye’de sürgün bir yaşama başlayan, çocukluk ve ergenlik yaşları Türkiye’den gelen Kürtlerin sürgün liderleri arasında geçen, iki dünya savaşı arası dönemde inşa edilen Kürt milliyetçi anlatısı içinde şekillenen bu ateşli Kürt genci ilerleyen zamanlarda daha da fazla hayal kırıklığı biriktirecektir.

Nureddin Zaza gibi aile kökleri Kuzey’e (Van) dayanan İsmet Şerif Vanlı (1924-2011) Şam’da doğmuştu. Babası Muhammed Şerif Vanlı da Osmanlı hakimiyetindeki Suriye’de doğmuş ve bütün askeri eğitimini imparatorluğun askeri okullarında tamamlamıştı. Kürtçenin yanı sıra Arapça, Farsça, Fransızca ve Türkçeye de hakim olan babası, Dera Zor bölgesindeki Kürt aşiretlerin koordinasyon ve kontrolünden sorumluydu. Kürt ulusal davasıyla hiçbir bağı olmayan babası, İsmet Şerif’in henüz genç yaştayken tanıştığı Memduh Selim Bey, Ekrem Bey, Kadri Bey, Cemil Paşa, Osman Sebri ve Kamuran Bedirxan gibi sürgündeki Kürt aydın ve siyasetçilerle görüşmesinden de hoşnut değildi. Fakat oğlu Kürt siyasi çevreleri ile tanıştıkça Kürtlüğünü yeniden keşfediyor, Dersim ve Ağrı katliamlarının anılarını dinledikçe daha da politikleşiyordu. Nitekim bu durumu gözlemleyen babası, oğlunu 1948’de Lozan’a uğurlarken de siyasetle ilgilenmesinden kaynaklı memnuniyetsizliğini yarı alaylı bir üslupla şöyle belirtir: “Git bakalım İsmet, diplomat olup Uganda’ya Kürdistan’ın Büyükelçisi olarak atanmadan dönme!”[27]

Suriye’de 1944 yılında liseden mezun olan Vanlı, lise diplomasıyla o dönem “Ortadoğu’nun Paris’i” olarak nitelenen Beyrut’a giderek Fransız St. Joseph Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ne kayıt yaptırır. Vanlı, Henüz Şam’da bir lise öğrencisiyken diplomat olmak istiyordu çünkü Suriye’deki sürgün Kürt liderlerini dinledikten sonra şu kanıya varmıştı: “diplomasi ve uluslararası ilişkilerin zayıflığından dolayı kan kaybettiğimizi anladım. İyi kavga ederiz, kanımızı veririz. Kan akıtırız, ama iki satırla derdimizi anlatmaya gelince tıkanırız.” Böylece “Lozan’a gidip hukuk okuyacağım ve Kürdistan’ı parçalayan bu antlaşmayı da orada değiştireceğim” ideali de Vanlı’nın gençliğine hakim olmaya başladı. Nitekim 1948’de Lazkiye’den gemiyle İtalya üzeri Lozan’a vardığında ilk aklına gelen şey Lozan Antlaşması’nın bir gün yenilenmesi ve Kürt halkının haklarını geri kazandırması hayaliydi.[28]

Nurettin Zaza ile birlikte Beyrut’taki Saint-Joseph Lisesi’nde 1946’da mezun olan İsmet Şerif Vanlı, Beyrut’ta iken Kamuran Bedirhan ile yakın bir iletişim halindeydi. Bedirhan 1946’da Paris’e taşınarak ENLOV’daki Kürt Kürsüsü’nde çalışmaya başlamıştır. 1947 yazında Nureddin Zaza ve Muhammed Metini Lozan Üniversite’sine okumaya giderler. Zaza, Eğitim Bilimleri, Metini ise Kimya Mühendisliği bölümüne kaydolur. 1948 sonbaharında ise Vanlı gemiyle Lazkiye’den İtalya’ya, oradan da trenle Lozan’a geçer ve aynı evde yaşayan Zaza ve Metini’ye katılarak Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırır.[29]

İran’dan Fransa’ya: Qasimlo Kardeşler
 
Urmiye bölgesindeki onlarca köyün sahibi bir ağa olan Mihemed Wusûq, Qasimlo ailesinin liderlerinden biriydi ve kendisi de Mahabad Cumhuriyeti kuruluşu esnasında aktif yer almıştı. Fakat Mahabad’ın yıkılışı esnasında Qasimlo kardeşlerin hiçbiri orada değildi. En büyükleri olan Hüseyin Türkiye’de mimarlık eğitimi alıyordu. Ahmed Paris’te matematik, Ali Tebriz’de Tıp okuyordu. Kardeşlerin en küçüğü olan Abdurrahman ise Tahran’daki bir yatılı okulda ortaöğrenimine devam ediyordu.[30]

Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılışının ardından, Nureddin Zaza ve İsmet Şerif Vanlı ile yaklaşık aynı döneme tekabül eden yıllarda, Ahmed ve Abdurrahman Qasimlo kardeşler yükseköğrenimleri için Paris’e giderler. 1922 doğumlu Ahmed Ağa Qasimlo, ilk ve orta öğrenimini Urmiye’de, lise öğrenimini ise Tebriz’de tamamlayarak İstanbul’da Tıp Fakültesi’ne gider fakat bilemediğimiz bir nedenden dolayı okulu yarıda bırakıp Urmiye’ye geri döner. Sonra babası Mihemed Ağa Wusûq’un maddi desteğiyle Paris’e eğitimini tamamlamaya gider. Fransa’da siyasi çalışmalarda aktif olan Ahmed Qasimlo, demokrasi, sosyalizm, Fransız devrimi, Bastille Hapishanesi, Jeanne d’Arc, feodalitenin çözülüşü üzerine yoğun okumalar yapar ve hızla politikleşir. Kürtlerin durumu üzerine de kafa yoran Ahmed Qasimlo, okumalar yaptıkça özellikle babasına ait arazilerde karşılaştığı yoksul çiftçilerin yaşam koşulları ve maruz kaldıkları adaletsizlikler üzerine daha derin düşünmeye başlar. Bu koşullarda okulu bırakıp devrimci bir örgütlenmenin içine girer. Hem Fransız Komünist Partisi (FKP) hem de İran Komünist Partisi (TUDE) ile ilişki kurar. Kamuran Bedirhan’ın desteğiyle Paris’te Dengê Kurdistan isminde bir radyo yayını bile yapar.[31]

Abdurrahman Qasimlo’nun (1930-1989) politikleşmesi sürecini onun çok genç yaşlarına kadar geri götürmek mümkün. Henüz 13 yaşındayken lise öğretmenlerinden biri ona Lenin’in Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı kitabını verir. Krulich’in deyişiyle bu dönem “özgürlük savaşçılarının komünizmi demokrasiyle eşanlamlı gördükleri dönemdir.” [32]  1944’te henüz 14 yaşındayken Abdurrahman Genç Komünist Örgütü’ne katılmıştır.[33] Kendisi de “Kızıl Ordu’nun İran’a gelişi ve Sovyetler Birliği’nin faşizme karşı başarısı sonrasında, İran'da Sovyetler Birliği'ne karşı büyük bir sempati ve muhabbetin oluştuğunu söylemektedir.”[34] 15 yaşında Urmiye’de kendisinin de kurucularından olduğu Yekîtîyî Lawanî Demokratî Kurdistan (Kürdistan Demokrat Gençleri Birliği) isminde bir oluşuma dahil olmuştur.[35]

Qasimlo, Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılışı ardından ağabeyi Ahmed gibi Paris’te öğrenimine devam etmek ister. Bu kapsamda önce İstanbul’a giderek abisinin yanında bir süre halı satarak geçimini kazanır. O esnada Avrupa’ya gitmenin yollarını arar. Nitekim Musa Anter ile tanıştıktan sonra, onun aracılığıyla Kamuran Bedirhan’a ulaşır ve Bedirhan kendisine bir burs bulabileceğini belirtir.[36] Böylece Qasimlo 1947’de Paris’e ağabeyi Ahmed Qasimlo’nun yanına gidebilir. İstanbul’dan Marsilya’ya gemi ile giden Qasimlo’yu orada ağabeyi Ahmed beklemektedir. Fransızcayı okuyabilmekte fakat henüz konuşamamaktadır. Paris’in 14. Bölgesinde bir öğrenci hayatı sürerken Tahran’da babasına siyasete bulaşmayacağına dair verdiği söze riayet etmez ve burada Şah karşıtı siyasal faaliyetler içine girer. Bu dönemde İran, ailelerin yabancı ülkelerde okuyan çocuklarının giderlerini sağlamaları için, bu çocukların siyasetle ilgilenmemeleri koşuluyla yardımda bulunuyor ve yurtdışındaki çocuklarının sadece aylık harcamaları için para göndermelerine izin veriyordur. Fakat 4 Şubat 1949’da İran Şah’ına yönelik başarısız bir suikast girişiminin ardından Şah Rıza ülkede sıkıyönetim ilân eder ve suikastı düzenlediğinden şüphelendiği komünist Tudeh Partisi’ni kapatır. Şah’a karşı düzenlenen suikastın ardından Paris’te monarşiye karşı bir gösteri düzenlenir. Abdurrahman Qasimlo bu gösteri esnasında ateşli bir konuşma yapar. Fakat gösterinin hemen ardından İran elçiliğine çağırılır. Rejimin siyasi polisinden uzakta olsa da hükümet babasının ona para göndermesini yasaklar. Böylece Şah’ın gizli servisi henüz üniversiteye dahi başlamamışken Qasimlo’ya gelen yardımların kesilmesini sağlar.[37] Bu zor anda Tudeh’in desteğiyle o dönemde Sovyet kontrolündeki Uluslararası Öğrenci Birliği (IUS) tarafından kendisine sağlanan öğrenim bursu sayesinde Prag’a yerleşir ve eğitimini orada sürdürür.

Aslında Qasimlo kardeşlerin Tudeh ile ilişkileri Paris’e gelmeden önce başlamıştır ve sonrasında da bu ilişki güçlü bir şekilde devam eder. Mahabad yenilgisi ardından İran’da yeraltına çekilen Kürt direnişi büyük oranda Tudeh’e eklemlenmişti. Nitekim Qasimlo kardeşlerin Paris’e geldiği dönemde İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP), Tudeh'in Kürdistan ‘şubesi’ konumundaydı ve bu durum 1950’lerin ortasına kadar devam edecekti.[38] İlerleyen sayfalarda göreceğimiz üzere hem Avrupa’daki ilk Kürt öğrenci topluluğunun kuruluş ve dağılış sürecinde hem de bu topluluğun çıkardığı Dengê Kurdistan isimli yayında bu durumun etkisi oldukça nettir. 

Irak’tan Britanya’ya: Shawkat Akrawi ve Abdula Kadir
 
Britanya mandası döneminde oluşan ağlar nedeniyle Iraklı Kürt öğrencilerin çoğunluğu Soğuk Savaş’ın ilk on beş yılında öğrenimleri için daha çok İngiltere’yi tercih ediyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde Londra’ya okumaya gidenler arasında Shawkat Akrawi ve Abdula Kadir isminde Güney Kürdistanlı iki Kürt genç de vardı.  Abdula Kadir daha sonra Almanya’ya taşınır. Bu iki genç de Avrupa’daki ilk Kürt öğrenci topluluğunun kurucuları arasında yer alacak ve Akrawi 1960’larda Barzani hareketinin Mısır’daki sözcüsü olacaktır.

Suriye’den gelen gençler iki dünya savaşı arasındaki Kürt mücadelesinin milliyetçi mirasını, İran’dan gelenler Mahabad’ın yıkım belleği ve Tudeh’in ateşli Sovyet komünizmini, Irak’tan gelenler ise yenilgi dolu ve sürgünde olan liderlerini hatırasını getirmişlerdi.

Farklı kaynaklar 1949 yılında kurulan Kürt öğrenci topluluğunda aktif olan kişilerin isimlerinden bahsetmiştir. Örneğin Jordi Tejel, İsmet Şerif Vanlı’nın Hemreş Reşo’ya gönderdiği bir mektuba atıfta bulunarak bu topluluğun kurucuları arasında İsmet Şerif Vanlı, Kasım Hatam, Muhammed Mattini, Ahmed Qasimlo et Abdullah Kadir[39] olduğunu belirtir. Tarihçi Nejat Abdula, Nureddin Zaza, İsmet Şerif Vanlı, Shawkat Akrawî, Abdulla Kadir ve isimlerini belirtmediği iki kişiden bahseder.[40] 1960’larda Avrupa’daki Kürt Talebeleri Cemiyeti’nin (KSSE) aktif üyelerinden birisi olan Omar Sheikhmous ise Nureddin Zaza’nın kendisine anlattığını belirttiği isimler sayar: Nureddin Zaza, İsmet Şerif Vanlı, Abdurrahman Qasimlo, Ahmad Qasimlo, Abdulla Kadir ve Shawkat Akrawi.[41] Hesen Şetevî ise Kamuran Bedirhan, Nuredin Zaza, Ahmed ve Abdurrahman Qasimlo isimlerinden bahseder.[42] Öncelikle Kamuran Bedirhan’ın bu topluluğun kurulmasında herhangi bir rolü olup olmadığına dair kesin bir şey söyleyememekle birlikte (zira kendi çıkardığı bültende topluluğun yayınladığı Dengê Kurdistan’ın birinci ve beşinci sayısının duyurusunu yapmıştır), Dengê Kurdistan’a herhangi bir dahlinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Son derece Sovyet yanlısı bir çizgiye sahip olan bu yayında Kamuran Bedirhan’ın katılımını düşünmek zordur. Farklı kaynaklarda ihtilaflı olan bir diğer bilgi ise Qasimlo kardeşlerin rolüne dairdir. Ahmed Qasimlo’nun rolü son derece belirginken, Abdurrahman Qasimlo’nun topluluğun kuruluşu ve derginin yayınlanması sürecindeki rolü belirsizdir. İsmet Şerif Vanlı dahi mektubunda Abdurrahman Qasimlo’nun isminin yanına bir soru işareti koyar. Vanlı, yakın zamanda Kürtçe yayınlanan anılarında ne söz konusu dernekten ne de çıkarılan Dengê Kurdistan’dan bahsediyor.[43]

Elimizdeki kaynak ve arşivler bu öğrenci topluluğunun kuruluşu ve yayınları sürecinde iki kişinin çok temel rol oynadıklarını gösteriyor: Nureddin Zaza ve Ahmed Qasimlo.

Nureddin Zaza, hem anılarında hem de farklı mecralarda Dengê Kurdistan dergisinden, o dönem kurdukları öğrenci derneğinden ve derneğin kendini feshetmesine sebep olan gelişmelerden çokça bahsetmiştir. Bu durum hem Zaza’nın bu süreçteki rolünün merkeziliği hem de sonraki zamanlarda milliyetçiliğe daha da radikal bir şekilde meyletmesinin yarattığı tepkiselliğin kaynağını bu deneyimde bulmasıyla ilgilidir diyebiliriz.[44] Zaza, anılarında Kürt öğrencileri olarak bir araya gelmelerinin başlangıç nedeninin Lozan’daki Iraklı Kürt arkadaşlarından birinin paraya ihtiyacı olması olduğunu belirtiyor. Kendisinin Şam ve Beyrut’taki örgütçülüğü düşünüldüğünde bu inisiyatife de öncülük etmesi şaşırtıcı değildir. Irak Hükümeti tarafından bursu kesilen arkadaşlarına destek için “Avrupa'daki bütün Kürt öğrencilerini bir dernek altında birleştirmeyi düşündüm” diyen Zaza, şöyle devam eder:

Böylece 1949 yılının Ocak ayında Lozan'da bir araya gelen altı Kürt öğrenci, Avrupa’daki Kürt Öğrencileri Derneği'ni kuruyorlar ve Avrupa'daki bütün öğrencileri üye olmaya çağırıyorlardı. Her birimiz parasal açıdan Iraklı arkadaşımıza yardım etmeye başladık. Ayda birkaç yüz frank ediyordu. Ayrıca, beni başkan seçen Lozan Kongresi, derneğin Denge Kürdistan adında, Kürtçe, İngilizce ve Fransızca olarak aylık bir yayın organı çıkarmasına karar verdi. Gece gündüz çalışıyor, yazılan yazıyor, daktilo ediyor ve çoğaltıyordum. Kürdistan'in Sesi’ni İsviçre’de yayınlamamız yasaklandığı için Paris’teki üyelerimizden biri, teksir işini üstlendi. Türkiye’de olduğu kadar İran, Irak ve Suriye'de, Kürt halkına karşı uygulanan zorla asimilasyon politikasını gözler önüne seren gazetemiz, kısa sürede öğrenci gençliğin ve demokrat basının sevgisini kazandı.[45]

Hesen Şetevî ise Ahmed ve Abdurrahman Qasimlo ile yaptığı sohbetlere dayanarak Dengê Kurdistan yayın sorumlusunun Ahmed Qasimlo olduğunu belirtiyor.[46] Yayının içeriğindeki katı Sovyet yanlısı duruş Şetevî’nin bu iddiasını destekler görünmektedir. Nureddin Zaza’nın derginin içeriğinin hazırlanmasında ciddi bir rolü olsa da, Paris’te teksir edilip basılması Ahmed Qasimlo tarafından yönetildiği için metinlerin son hali onun inisiyatifinde belirleniyordu.

Kürt Öğrencileri Derneği (Avrupa Seksiyonu)[47] tarafından 18 Nisan 1949’da gerçekleştirilen ilk Genel Kurul toplantısında[48] dört önemli karar alınır: (1) Uluslararası Öğrenci Birliği (IUS) ve dünyadaki diğer demokratik öğrenci örgütlerine üye olmak; (2) Budapeşte’deki Dünya Demokratik Gençlik Festivali’ne katılmak; (3) Ortadoğu’daki ilerici örgütleler ve özellikle Kürdistan'ın farklı parçalarındaki Kürt gençliği ile güçlü ilişkiler kurmak; (4) ve bir yayın organı çıkarmak.[49]

Derneğin Kasım 1949’da gerçekleştirilen Üçüncü Genel Kurulu’nun açılış konuşmasını yapan Genel Sekreter (Nureddin Zaza veya Ahmed Qasimlo) uzun yolculuklar sonrası toplantıya gelen veya katılım sağlayamadığı için önerilerini mektuplar yoluyla ileten tüm üyelere minnettarlığını bildirdikten sonra ayrıca Avrupa’daki ve Ortadoğu’daki ilerici örgütlere de teşekkür ederek sözlerine şöyle devam eder[50]:

Yıkıcı güçlerin tüm dünyayı üçüncü bir savaşın felaketine sürüklemeye, halkların özgürlüklerini kazanmalarını engellemeye, barış, kardeşlik ve mutluluk dolu bir dünyada yaşamaya çalıştığı tarihin bu dönüm noktasında, buraya, derneğimizin barış davasına yaptığı katkıyı sürdürebilme, Kürt gençliğini yurt dışında temsil edebilme, emperyalizme ve onun faşist uşaklarına karşı ateşli mücadelesini demokratik dünyaya duyurma konusundaki sarsılmaz isteğini dile getirmek ve ihtiyaç ve özlemlerini ifade etmek için geldiğinizden eminim.[51]

Derneğin katılım gösterdiği uluslararası etkinlikler aracılığıyla ciddi bir basari ve görünürlük sağladığını belirten Genel Sekreter:

Emperyalizmin ve onun Ortadoğu’daki uşaklarının Kürt halkına uyguladığı barbarca zulmü ve hatta otuz yıldır Kürt halkının kendi topraklarında barış ve özgürlük içinde, komşu halklarla kardeşçe yaşadığı amansız mücadeleyi tüm dünya gençliğine ve demokratik öğrencilere tanıttık. Böylece, bizimle aynı hedefleri izleyen milyonlarca gencin sempatisini kazandık ve uluslararası dayanışmanın pekiştirilmesine ve barış için demokratik cephenin güçlendirilmesine yardımcı olduk.[52]

Zaza’nın anılarındaki bazı detaylar, yukarıdaki alıntılarda da görüleceği üzere derginin genelinde yer alan Sovyet yanlısı komünist perspektife ve dergi içeriğinde dernek faaliyetleri ile ilgili anlatılanlarla çoğu noktada çelişmektedir. Bu zıtlığın detaylarına ilerleyen sayfalarda değineceğiz fakat buna geçmeden önce Zaza’nın anılarında anlattığı versiyona göre topluluğun neden dağıldığına bakalım:

Başarımız, Kürdistan üzerinde egemen olan ülkelerin ve komünist partilerinin tepkilerini çekmekte gecikmedi. Stalinci dogmalardan esin alan bu partiler, derneğimizin varlığının işçi sınıfının birliğine ters düştüğünü ve ortadan kaldırılması gerektiğini ileri sürdüler. Bu görevi İran Komünist Partisi, Tudeh üstlendi. Tudeh'e de üye olan Paris'teki arkadaşlarımız [Ahmed ve Abdurrahman Qasimlo] buna alet edildiler. ‘Kürdistan'dan, Kürt ulusundan ve onun haklarından söz etmek, Kürt şovenizminden başka bir şey değildir ve dolayısıyla komünist partilerin enternasyonalizmine karşıdır’, dedi o güne kadar derneğin en etkin üyelerinden biri olan Paris'teki Kürt arkadaş.[53]

Zaza’nın o dönemde Kürt gençleri arasında genel olarak güçlenen bir ideoloji olan Komünizme karşı tutumu, komünistlerin Kürdistan sorununa bakış açısını ile alakalıdır. Kürt milliyetçisi olan Zaza’ya göre Kürt halkının çıkarlarını ön planda tutmayan tüm ideolojiler hem yetersiz hem de beyhudedir. Bu sebeple Zaza’nın Tudeh üyesi arkadaşlarıyla çatışmaya girmesi kaçınılmazdır.[54] Böylece topluluk henüz bir yılı dolmadan dağılır:

Derneğimizin geleceğini tartışmak üzere Lozan’da yapılan genel kurul toplantısında, Tudeh’li arkadaşımız oyların çoğunluğunu alamadı. Bu sonucun, derneğimizin ayakta kalabilmesi açısından iyi olduğunu bile bile, derneğin feshini istedim. Paris’teki üyemizin, işbirliğinden yoksun tutumu ve benim başka kişisel işlerle meşgul bulunmamdan ötürü, Dengê Kurdistan'ın sorumluluğunu yalnız başıma üstlenme olanağım yoktu artık. [55]

Derginin teksir ve basım isleriyle büyük oranda Paris’teki Ahmed Qasimlo ilgileniyordu ve ortaya çıkan bu ideolojik ihtilaftan dolayı Zaza’nın kendi başına devam etmesi çok zordu. Tudeh üyesi gençlerle yaşadığı ihtilafı anılarında retrospektif bir şekilde yeniden okuyan Zaza’nın dört parçadaki komünist partilerin Kürt meselesine yaklaşımlarına dair yaptığı aşağıdaki eleştiri Bozarslan’ın bahsettiği “tikel” ile “evrensel” arasındaki gerilime işaret etmesi bağlamında son derece önemlidir:

Sonuç olarak Suriye Komünist Partisi'ne göre şu anda asıl sorun Arap ulusu sorunuydu. Kürtler, şefi gerçek bir Şam Kürdü olan Xalıd Begdaş yönetimindeki partiye kaydolarak ayırıcı özelliklerini [particularismes] unutmak ve Arap ulusunun birliği ve büyüklüğü için mücadele etmek zorundaydılar.[56]

İlk baskısı Fransızca olarak yayınlanan anılarında kullandığı ifade (“particularisme”) tam olarak Bozarslan’in Kürt siyasal kültüründe oluşan öznellik rejimlerinin tikel ile evrensel arasındaki gerilimini özetlemektedir. Kürt milliyetçiliği pozisyonunda konumlanan Zaza, sol perspektifin evrenselci ufkunu sorgulamakta, dört parça Kürdistan’daki komünist partilerde bu evrenselciliğin (ideolojik davanın) nasıl Kürt tikellğini (grup için dayanışma ve bütünlüğe ifade eden ayırıcı asabiyyesini) unutturduğuna işaret etmektedir.

Uluslararası Ağlarda Kürt Gençleri
 
Sayıları çok az olsa da[57] 1940’ların sonunda Avrupa’ya okumaya gelen Kürt gençleri enternasyonal aktivizm ve dayanışma ağlarına dahil olmak için ciddi çaba içerisindeydiler. Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında çok hızlı bir şekilde beliren ideolojik saflar, özellikle uluslararası gençlik örgütlenmeleri düzeyinde kapitalist ve sosyalist bloklar arasında ciddi bir rekabet alanına dönüşmüştü. İkinci Dünya Savaşı’nın galibi, Nazizm’i mağlup etmede kilit rol oynamış olan Sovyetler, küresel ölçekte ciddi bir sempati yaratmış ve gençlik içinde de güçlü bir referansa dönüşmüştü. Nitekim Sovyet yönetimi de Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte dünyadaki gençlik örgütlerini bir araya getirme ve örgütleme çalışmalarına hız verdi. Demokratik Kürt Gençliği (sonrasında ismi Avrupa’daki Kürt Öğrencileri Derneği olacak), 1949 yılı boyunca birçok uluslararası gençlik etkinliğine katılarak bir dayanışma ağı oluşturmaya ve tikel Kürt öznelliğini evrensel komünizm ideolojisi ile buluşturmaya çalışmaktaydı. Bu alt bölümde Denge Kurdistan’ın son üç sayısında ayrıntılı dökümü yapılan uluslararası ağlar ve aktivitelere değineceğiz.

Dünya Barış İçin Mücadele Günü
 
Denge Kurdistan’da Demokratik Kürt Gençliği imzasıyla yayınlanan bir haberde, Dünya Barış İçin Mücadele Günü kapsamında tüm Kürdistan’da el ilanları dağıttıklarını, Kürt gençliği adına yoldaşlarının 2 Ekim 1949’da Paris ve Londra’da gerçekleşen gösterilere katıldıkları belirtiliyor. Haberin devamında ise anti-emperyalist ve Sovyet yanlısı sert bir pasaj yer alıyor:

Eğer Kürt halkı kendini tüm gücüyle barış mücadelesine adadıysa, bu emperyalizmin ve onun faşist ajanlarının topraklarında sürdürülmesine müsaade ettiği kıtalden bıktığı içindir. Çünkü bu halk özgürlüğe, güvenliğe ve ilerlemeye susamış durumdadır. Çünkü bu halk barış mücadelesinin aynı zamanda bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi olduğunun bilincindedir. Çünkü Kürt halkı, Anglo-Amerikan askeri misyonlarının kendi topraklarında, Nuh'un Gemisini Ağrı Dağı'nda bulma bahanesiyle, barış ve sosyalizmin kalesi olan Büyük Sovyetler Birliği'ne karşı saldırganlık üsleri kurmasını kabul etmemektedir. Av hayvanları gibi muamele edilmeyi sona erdirmek isteyen Kürt halkı, dünyayı savaşlardan, eşkıyalıktan ve baskılardan kurtaracak olan Demokratik Barış ve Özgürlük Kampı'na tartışmasız bağlıdır.”[58]

Derginin tüm sayılarındaki farklı yazılarda da karşımıza çıkan Sovyet yanlısı diskurun en berrak temsillerinden birini oluşturan bu alıntı bize aynı zamanda Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında hızlıca belirginleşen kamplaşmada Türkiye’nin kapitalist Birinci Dünya’dan yana saf tutmasına doğru hızlıca beliren yöneliminin Kürt gençleri tarafından net olarak görülmüş olduğunu ve Kürt topraklarının Sovyetlere karşı bir askeri üslenme alanına dönüştürülmesine tepkili olduklarını göstermektedir. 

Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali[59]
 
14-28 Ağustos 1949’da Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de milyonlarca genci temsil eden on bin delegenin katıldığı Dünya Gençlik Festivali, Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Sovyet ve destekçi ülkeleri ifade eden “Demokratik Kamp”ın kapitalist Birinci Dünya’yı ifade eden “Emperyalist Kamp” karşısında gençliği mobilize ettiği son derece önemli bir etkinlikti. Dengê Kurdistan’da “Tarihsel bir olay: Budapeşte Festivali” başlığıyla verilen haberde festivale dair şöyle denilmekteydi:

[Festivale] katılmış olan Kürt gençleri, tüm ülkelerden gelen gençler arası dayanışmanın güçlenmesine katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duymaktadır. Delegelerimizin kendilerini sarmalamış hissettikleri kardeşlik sevgisi, emperyalizme ve onun Ortadoğu’daki faşist uşaklarına karşı amansız mücadelemizde bizleri daha da cesaretlendirecektir.[60]

Festivale Kürt delegasyonu adına beş Kürt genci katılmıştı. Bu gençler kendi geleneksel kıyafetleri ile festivale iştirak etmiş, gösteriler esnasında kendi bayrak ve sembolleriyle “Yaşasın barış, yaşasın özgürlük!”, “Yaşasın demokrasi ve onun koruyucusu Sovyetler!”, “Yaşasın insanlık rehberi yoldaş Stalin!”, “Yaşasın Kürtler ve Kürdistan!”, “Yaşasın büyük önder Barzani!” sloganları atmışlardı. Yine Kürt gençleri festival boyunca broşürler dağıtmış, radyo programlarına konuşmacı olarak katılmış, Kürtçe şarkılar söylemiş ve “emperyalistlerin savaşına karşı” Sovyet, İngiliz, Fransız ve demokrat Amerikan gençleri, Çin, Endonezya, Vietnam, Yunanistan, İspanya vd gençlerle ele ele vermişlerdir. Kürt delegasyonuna yönelik ilgi şöyle dile getirilmişti:

Nümayişler esnasında pankartlara yazılı Kürdistan ifadesini gören yüzbinlerce Macar o şirin dilleriyle tek bir ağızdan ‘Elyana Kurdistan, Elyena sabadsağ’ yani ‘yaşasın Kürdistan, yaşasın özgürlük’ diye haykırıyor, arkadaşlarımıza çiçekler atıyor, onların fotoğraf ve videolarını çekiyorlardı.[61]

Festivale katılan Kürt gençlik heyetinden bir delege (muhtemelen Nureddin Zaza) yemin töreni esnasında dönemin genç Kürt şairlerinden Qedrîcan’ın “Barzani” isimli şiirini okumuştur. 28 Ağustos günü on bin delege ve iki yüz bin Macaristanlının Budapeşte sokaklarında yürüyüşü esnasında, federasyonun başkanı Guy de Bosson’un da hazır bulunduğu Kahramanlar Meydanı’nda okunan şiir[62] yine 21 Ağustos 1949’daki Anti-Sömürgeci Gün’deki gösteri esnasında da beş bin kişilik bir kitleye okunmuş[63] ve “çılgınca alkışlanmıştır.”[64] Ayrıca Uluslararası Öğrenci Birliği'nin Sofya'daki 4. Konseyi delegeleri, Bulgar gençleri tarafından düzenlenen bir ziyafette şiiri dinlerken “büyük bir heyecan duyarak açıklama talep ettiler.” Bu nedenle şiir Dengê Kurdistan’da Fransızcaya çevrilerek yayınlanmıştır. Çevirinin girişinde yapılan açıklamada Barzani ile ilgili şunlar belirtilmektedir:

1943 ile 1947 arasında Kürt direnişini Anglo-Amerikan güçleri tarafından desteklenip rehberlik edilen Irak, İran ve Türk güçlerine karşı büyük bir zaferle yönettikten sonra şimdilik sayıları daha da artan partizanları ile birlikte “gizli” bir direniş içindedir.[65]

Festival sonunda Ortadoğu ülkelerinden delegelerin gerçekleştirdiği toplantı sonrası bir ortak bildiri yayınlanır. “Mısır, Arap Filistin, İsrail, Lübnan, Suriye, Irak, Kürdistan, Türkiye, İran ve Kıbrıs’tan” gençlik delegelerinin ortak imzasıyla yayınlanan çağrı metni, siyasi ve toplumsal görüşleri ne olursa olsun bu ülke gençlerini birlik olmaya ve ülkelerinin çıkarları için emperyalist savaşlarına zemin hazırlayan “Amerikan, İngiliz ve Fransız emperyalistlerine karşı savaşmaya” çağırıyordu. Çağrıda emperyalizmin, içine girdiği ekonomik krizin derinleştiği bir ortamda Sovyet Birliği ve Halk Demokrasilerinin barışçıl yapılar olarak büyümeye geçtiği belirtiliyor ve devamında şunlar yazılıyordu:

Ülkelerimizin her birinde emperyalistlere ve gericilere karşı mücadelemiz, ancak tüm yurtsever savaşçı gençlerin birliği ve dünyadaki tüm barış ve özgürlük güçlerinin dayanışmasıyla sonuca ulaşacaktır. Bu dayanışmanın ve birliğin, emperyalistlerin Ortadoğu’daki planını bozmaya ve ülkelerimizi gerçek demokratik bir rejimde ulusal kurtuluşlarına götürmeye yeteceğinden eminiz.[66]

Ortadoğu ülkelerinden delegelerin bu ortak çağrı metninde “Kürdistan” ifadesinin yer alması, Kürt gençlerinin kendi tikelliklerini evrenselci bir barış ve özgürlük ufkuna, en azından bu festival için, yerleştirmeyi başardıklarını göstermektedir. 

Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu (FMDJ)[67]
 
II. Dünya Savaşı’nın sonunda, Kasım 1945’te, Stalin ve Churchill’in girişimiyle, dünya çapındaki gençlik örgütleri arasındaki bağları güçlendirmek ve barışı teşvik etmek amacıyla Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu kuruldu. Merkezi Paris’te olan federasyonun başkanlığına o dönemde Fransa Komünist gençlik Hareketi üyesi olan Guy de Boysson seçildi. Soğuk Savaş'ın başlamasıyla birlikte 1947 gibi erken bir tarihte Birinci Dünya’dan birçok Batılı gençlik örgütünün geri çekilmesi sonrasında Marksist ve anti-emperyalist çoğunluğun yani komünist bloğun denetimine girdi. Dekolonizasyon süreciyle birlikte kurulan devletlerin çoğundaki gençlik örgütlerinin federasyona dahil olmasıyla birlikte anti-emperyalist vurgu daha da güçlendi.[68]

Dengê Kurdistan’ın ikinci sayısındaki “Kürt gençleri demokratik gençlik festivalinde” başlıklı haberde, önceden Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu üyesi olan örgütlerinin 14-24 Ağustos’ta gerçekleşecek olan gençlik festivaline davet edildiği ve Kürt gençliğinin ilk defa 72 ulus önünde kendini ifade etme imkânı bulacağı belirtiliyor ve topluluğun bu festivaldeki sorumluluğu şöyle formüle ediliyordu: “Delegasyonumuz, emperyalistlerin Kürt halkına dayattığı sefalet ve kölelik durumunu oradaki dostlarımıza ifşa etmeye özen gösterecektir.”[69]

Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu’nun “Barış, ulusal bağımsızlık, demokrasi ve gençlik için daha iyi bir gelecek” sloganıyla 2 Eylül 1949’da Budapeşte’de başlayan II. Kongresi “altmış milyon gencin temsilcisi 800 delegenin katılımıyla” gerçekleşti. 1945’ten beri sürdürülen “sömürgeciliğe ve savaş çığırtkanlığına karşı mücadele” ilkesinin yeniden onaylandığı kongrenin en önemli anlarından birisi de her ulusal delegenin kendi raporunu sunduğu ve diğer katılımcıların raporu tartıştığı oturumdu. Bu oturumda Demokratik Kürt Gençliği adına bir delege de kendi ulusal raporunu sunmuştu. Haberde Kürt delegenin sunumu şu şekilde anlatılıyor:

Bir Kürt delegenin, 25 yıldır varlık mücadelesi veren halkımızın Ankara, Tahran ve Bağdat’taki yerleşik emperyalizmin faşist uşaklarının yok etme politikasına karşı nasıl amansız bir mücadele verdiğini gözler önüne serdiği konuşması dinleyicileri derinden etkiledi. Delegemiz, Sovyetler Birliği'ndeki 100.000 Kürt'ün sahip olduğu ulusal haklardan, orada kaydettikleri ekonomik, kültürel ve sosyal ilerlemeden ve Sovyet Ordusunda gösterdikleri kahramanca başarılardan bahsederken, tüm salon sosyalizmin irili ufaklı uluslara sağladığı gelişme olanaklarını alkışlamak için iki kez ayağa kalktı. Delegemizin ifade ettiği gibi, FMJD [Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu] tarafından desteklenen Kürt gençliği, anti-faşist ve anti-emperyalist mücadelesini yoğunlaştıracak ve her zaman Ortadoğu'nun barış ve kurtuluş mücadelesinin öncü saflarında yer alacaktır. 28 Ağustos'ta Budapeşte Kahramanlar Meydanı'nda ettiğimiz "Halkların Barışı ve Mutluluğu İçin Mücadele" yeminine sadık kalacağız.[70]

Kürt delegenin anti-emperyalist ve pro-Sovyet diskuru hem festivale hakim olan komünist kurtuluş ufkunu hem de Kürt gençliğinin ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkini tanıyan Sovyet komünizmine yönelen sempatisini göstermekteydi.

Uluslararası Öğrenci Birliği (IUS) Kongresi[71]
 
1946’da Prag’da kurulan ve büyük oranda Sovyet kontrolünde hareket eden Uluslararası Öğrenci Birliği’nin[72] 1949’un Eylül ayında Sofya’da gerçekleşen 4. Kongresine 57 ülkeden 150 öğrenci örgütünü temsil eden delege ve gözlemci katıldı. Budapeşte’deki Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu’nun düzenlediği festival sonrası hareket eden özel bir trenle Uluslararası Öğrenci Birliği kongresine gidenler arasında Kürt öğrencilerden de bir gözlemci vardı (Zaza, anılarında giden kişinin kendisi olduğunu söylemektedir[73]). İlginç olan nokta Dengê Kurdistan’da, Budapeşte’deki Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali ve Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu etkinliklerine katılan Kürt gençleri ile ilgili haberlerde “Demokratik Kürt Gençliği” ifadesi kullanılırken, Uluslararası Öğrenci Birliği kongresine katılan Kürt gençleri için ilk defa Kürt Öğrencileri Derneği ismi kullanılmaktaydı.[74]

Denge Kurdistan’daki habere göre, kongrede ulusal delegasyonların rapor sunumları esnasında İngiltere, Danimarka, Fransa ve İskoçya öğrenciler birliği delegasyonları kongreyi Uluslararası Öğrenci Birliği’nin “partizanca politikalar” güttüğü gerekçesiyle “sabote” etmeye çalışmış fakat Hindistan, Malaya, Endonezya ve diğer “enerjik delegasyonlar” bu sabotaja anında yanıt vermişlerdir. Bu delegasyonlara göre kongreyi sabote etmeye çalışanlar “barış ve halkların ulusal bağımsızlığı için değil savaş, sömürgecilik, cehalet, baskı ve halkların sefaleti için” uğraşmaktadırlar. Nihayetinde kongre “önemsiz bir muhalefetle (150 oy içinde 6 oy) barış, ulusal bağımsızlık ve demokratik eğitim için yoğun bir mücadele” ilkesiyle sonuç bildirgesini imzalamış[75] ve böylece Sovyetler, IUS üzerindeki tartışmasız hegemonyasını kurmuştur.

Konseyde Kürt Delegasyonu’nun raporu da ilgiyle dinlendi. Bizi bağrına basan ve halkımızın içinde bulunduğu trajik durumu bilen U.I.E [Uluslararası Öğrenci Birliği], faşizme ve savaşa karşı, barış, ulusal kurtuluş, demokratik eğitim ve herkes için aydınlık bir gelecek için verdiğimiz mücadelede bize güçlü bir şekilde destek verecektir.[76]

Kongreye katılan Kürt gençlik delegesi, Kürt öğrencilerin eğitim ile ilgili zorluklarına dikkat çekerek birliğin bu öğrencilere yardım etmesini talep etti.[77]

Kürt öğrenci topluluğunun kendi üyeleri aracılığıyla 1949 yılı boyunca katıldığı bu uluslararası ağlardaki aktivizminin Dengê Kurdistan’a ne şekilde yansıdığını yukarıdaki sayfalarda ele aldık. Görüleceği üzere, dergideki haberlere bakıldığında bu aktivitelere katılım son derece üretken ve pozitif bir deneyim olarak ele alınmakta ve tümünde Sovyet komünizmine yönelik güçlü bir sempati görülmektedir. Oysaki Nureddin Zaza’nın 1980’lerde yayınlanan anılarına baktığımızda bu tecrübe son derece olumsuz ve Dengê Kurdistan’daki içerikle zıt bir şekilde anlatılmaktadır. Uzun bir alıntı yapmayı göze alarak önce Zaza’nın bu deneyim üzerine yazdıklarına bakalım:

Derneğimizin feshinden bir yıl önce Budapeşte'de yapılacak olan Dünya Demokratik Gençlik Kongresi ve Festivali’nin çağrısına olumlu yanıt vermiştim. Orada Kürt halkının durumunu sergilemek için uygun bir ortam bulacağımı ve insanların soruna sempati göstereceklerini umuyordum. Ne var ki, Ortadoğu komünist partileri ve delegasyon temsilcileri öyle yaptılar ki, neredeyse orada tek başımıza kaldık. Onlara karşın, yine de Kürtlerin varlığını dayatmayı başardım. Kürt giysilerimizi giyip dolaşarak birçok arkadaş ve ben fotoğrafçılarda ve meraklılarda ilgi uyandırdık. Elbette, bizim katılımımız bu folklorik gösteriyle sınırlı kalmadı. Anti-sömürgeci Gün 'de, beş bin kişilik bir kalabalık önünde Mustafa Barzani üzerine yazdığım bir şiiri Kürtçe olarak okudum. Şiir ertesi gün Macar basınında yer aldı. Bize karşı gösterilen bu ilgi, en az, Dünya Demokratik Gençlik Örgütü'nün başkanı, Fransız Guy de Boisson’un Kürtlerle ilgili hiçbir şey bilmemesi kadar şaşırttı beni. Nereden çıkmıştık böyle? Aramızda sert bir tartışma çıktı ve kısa zamanda solcu örgütler tarafından aşağılanan ve sabotajcı bir ajan olarak değerlendirildim. Bununla birlikte Güney Amerika'dan solcu partilerin desteği sayesinde, Kongre'ye katılmayı başardım. Suriyeli komünistlerin temsilcisi, raporumu sunmamı engellemek istiyordu, ben ise, Ortadoğulu örgütlerin dayatmalarına inatla karşı çıkıyordum. Böylece, “Kürtler” adına konuşma yapmak zorunda kaldım... Eğer “Kürdistan” adına konuşma yapsaydım, Ortadoğu ülkelerinin hükümetleri, sol partilerini şiddetle kınayacaklardı. Şansım yaver gitti. Daha sonra, Uluslararası Öğrenciler Birliği merkezinin bulunduğu Sofya’da, birkaç günlük fırsat daha yakaladım. Suriyeli, İranlı, Iraklı ve öteki delegasyonlardan önce gelip kendimi Kürdistan'ın temsilcisi olarak kabul ettirmeyi başardım. Büyük zafer! İçim rahat bir biçimde İsviçre yolunu tuttum...[78]

Peki önceki sayfalarda ayrıntılı bir şekilde verdiğimiz Dengê Kurdistan’daki anlatı ile Zaza’nın anılarında anlattıkları arasındaki bu çelişkileri nasıl yorumlamalıyız? Öncelikle Zaza’nın bahsettiği durumun yaşanmış olma ihtimalinin son derece yüksek olduğunu belirterek başlayalım. Hem dört parça Kürdistan’daki komünist partilerin Kürt meselesine dair tutumları ile ilgili literatür hem de 1960’larin ilk yarısında Uluslararası Öğrenci Birliği’ne daimi üye olmak isteyen Avrupa’daki Kürt Talebeleri Cemiyeti’nin (KSSE) 1958’den 1964’e kadar süren üyelik sürecinde karşılaştığı engeller[79] bize bunun mümkün olduğunu göstermektedir. Fakat burada bizim cevabını aradığımız şey Zaza’nın veya dergide anlatılanların hangisinin doğru olup hangisinin olmadığı ile ilgili değildir. Esas olarak bu karşıtlığın neden ve nasıl ortaya çıktığı üzerine düşünmek gerekiyor. Üç ihtimalden bahsedilebilir: (1) Derginin Paris’teki teksiri ile uğraşan Ahmed Qasimlo’nun Tudeh üyesi komünist bir militan olarak bu uluslararası aktivitelere katılım tecrübesini Sovyet dostu bir perspektifle yazmış olması; (2) bu aktivitelere katılan Kürt delegelerin deneyim farklılıkları ve özellikle Nureddin Zaza’nın sola sempati duymayan angajmanının onu bu etkinlikler esnasında Kürt meselesine dair yaptığı tartışmalarda daha milliyetçi ve daha polemikçi bir konuma itmesi; (3) otuz yıllık bir aradan sonra anılarını yazan Zaza’nın retrospektif bir okuma ile geçmişi “yeniden yazması” ve bu otuz yıl boyunca yaşadığı siyasal deneyimlerden hareketle radikal derecede anti-sol, anti-Sovyetik bir tarafa kayması. Kanımca bu ihtimallerin herhangi biri tek başına değil fakat her birinin farklı düzeylerde etkisi böylesi bir sonucu doğurmuştur.

Her hâlükârda bu karşıtlığın bize gösterdiği en önemli şey Kürt gençlerinin Soğuk Savaş’ın bu ilk yıllarında ortaya koydukları ulus-aşırı aktivizmde yakalamaya çalıştıkları tikellik (Kürt meselesi) ve evrensellik (komünist dava) arasındaki denge ve uyumun en azından Nureddin Zaza ve Ahmed Qasimlo şahsında zorlu bir sınanmadan geçtiği ve en nihayetinde bu krizin derneğin kendini feshetmesiyle sonuçlanacak kadar zorlayıcı olduğu gerçeğidir. Bu anlamda Avrupa’daki bu ilk Kürt öğrenciler derneği deneyimi, Türkiye’de 49’lar Davası’ndan tutuklanan gençler arasında yaşanan solcu ve milliyetçi-sağcı ayrışmasında ve sonraki yıllarda birçok farklı örnekte göreceğimiz ideolojik ayrışmanın, ilk kristalize edilmiş halidir.

 
Milliyetçi tikelcilik versus komünist evrenselcilik
 
Dengê Kurdistan’ın beş sayısında toplam altı tane şiir yayınlanır. Bunların dördü Kürtçeden biri de Rusçadan Fransızcaya çevrilmiştir. Şiirlerden bir tanesi ise doğrudan Kürtçe basılmıştır. Şiirlerin ikisi Hejâr, ikisi Qedrî Can, biri Hêvîdar gibi Kürt şairlere, Rusçadan çevrilen ise ise devrimci Rus şair André Brély’e aittir. Hamit Bozarslan’ın Osmanlı İmparatorluğu'nun sonundan günümüze Kürt siyasal alanındaki grameri belirleyen bir ikilik olarak tarif ettiği “tikellik” ile “evrensellik”[80] bu şiirlerde de belirgindir. Dergideki diğer yazılarda ortaya çıkan “milliyetçi” tikellik ile “sosyalist” evrenselcilik arasındaki salınım şiirlerin seçiminde de net olarak görülür. Seçilen şiirler açıkça tikel ve evrensel olanın birbiriyle olan diyalogunu ve gerilimini yansıtır.  Hejâr, Hêvîdar ve Brély’in şiirlerinde Sovyet komünizminin vadettiği gelecek ufkunun ideolojik karakteri daha baskın iken Qedrî Can’da anti-emperyalizme dayalı Kürt yurtseverliği ve Kürt liderlerine övgü daha ön plandadır.

Aslen Mardin Derikli olan komünist ve yurtsever şair Qedrî Can (1911-1972), 1925’teki Şeyh Said direnişi sonrasında birçok Kuzeyli Kürt gibi Binxet’e geçmek zorunda kalır. Xoybûn’un kuruluşunda aktif olarak yer alır ve Hawar, Ronahî ve Roja Nû gibi dergilerde Kürtçe şiir ve öyküleri yayınlanır.[81] 1940’ların ikinci yarısından itibaren Suriye Komünist Partisi’nin de etkisiyle Sovyet komünizmine sempati duymaya başlayan Qedrî Can’ın şiirlerinde sosyalist gerçekçilik fikirleri belirgindir ve özellikle Sovyet deneyimi önemli bir referanstır.[82] Örneğin “Ez diçim Mosko” (Moskova’ya gidiyorum), “Cejna Oktoberê” (Ekim Devrimi), “Heyva Sor” (Kızıl Ay), “Li Zindanê Şoreşa Me” (Zindanda Devrimimiz) isimli şiirlerinde Sovyet komünizmine yönelik sempati son derece belirgindir.[83] Qedrî Can’ın sosyalist parkuru için dönüm noktası 1957 yazında Moskova’da gerçekleşen Dünya Gençlik Konferansı’dır. Suriye Komünist Partisi aracılığıyla festivale katılan Qedrî Can, bu sayede Sovyetlerdeki Qanatê Kurdo, Celîlê Celîl gibi Kürt entelektüelleri ile yüz yüze tanışır.[84]

Qedrî Can’ın Denge Kurdistan’da yayınlanan iki şiiri ise Kadı Muhammed (1893-1947) ve Mustafa Barzani’ye (1903-1979) adanmış, onların bizzat ismini taşıyan şiirlerdir. Bu şiirlerde sosyalist gerçekçilikten ziyade yurtsever Kürtlük daha ön plandadır ve özellikle 1940’ların ikinci yarısına damgasını vurmuş iki önemli Kürt şahsiyetine yönelik bir övgü vardır. Kadı Muhammed ve Mustafa Barzani özellikle Kürdistan Demokratik Cumhuriyeti[85] (veya daha yaygın bilinen ismiyle Mahabad Kürt Cumhuriyeti) hafızasının henüz taze olduğu bir dönemde Kürt gençliği içerisinde de çok popülerdiler. PDK-İ’nin kurucularından ve Mahabad merkezli Cumhuriyetin başkanı olan Kadı Muhamed yenilgi sonrası Iran şah rejimi tarafından idam edilmiş, PDK’nin kurucularından ve Mahabad Cumhuriyeti’nin başkomutanı Barzani ise Sovyetlere sığınarak uzun bir sürgünlüğe mecbur kalmıştır.[86]

Qedrî Can’ın 1947’de yazdığı Kadı Muhammed isimli uzun şiiri öfkeli bir yas ile başlar:

Yas! Yas!
Onarılamaz bir kayıp!
Tedavi edilemez bir yara!
Yürekteki hıçkırıklar!
Ruhtaki iniltiler!
Bin ah!
Bin çığlık![87]

31 Mart 1947’de idam edilen Muhammed’e adanmış olan şiir Kürdistan’ı bölen ulus-devletler ve emperyal siyasetleriyle bölgeyi kana bulayan ABD ve Britanya’ya lanet yağdırır.

Qedrî Can’ın Dengê Kurdistan’da yayınlanan Barzani başlıklı diğer şiiri ise özel bir anlam taşımaktadır. Zira şiir 21 Ağustos 1949’da Budapeşte’deki bir anti-sömürgeci gösteri esnasında, Kürt delegelerinden birisi tarafından (Nurettin Zaza) beş bin kişiye hitaben okunmuş ve büyük bir alkış tufanı ile karşılaşmıştır. Bu nedenle Dengê Kurdistan için Fransızcaya çevrilerek yayınlanmıştır. Qedrî Can şiirde Amerikan ve İngiliz emperyalizmine karşı Türk, Arap ve Acemlerle birlikte kardeşçe ve eşit bir yaşamı savunmakta ve Kürtlerin lideri olarak da Barzani’yi görmektedir.

Ey Acem kardeş,
Ey kutlu Arap kardeş,
Ey demokrat Türk yoldaş,
Birader, ihvan, yoldaş
Komşuyuz bizler,
Kardeşiz,
Düşman ise emperyalistler
Amerikalılar, İngilizler, İng..iliz..ler!
Onların maşası olmayın
Barzani’dir liderimiz
Kurtuluşun önderi
Ebedi savaşçı
Bilin bunu
Ayağa kalkın
Eyleme geçin
Onun etrafında birleşin
Ve bizimle haykırın
Yaşasın Barzani
Halk direnişinin sembolü![88]

Qedrî Can’ın iki şiirindeki anti-emperyalist ve yurtsever vurgu şiirlerin seçiminde Nurettin Zaza’nın belirleyici olduğunu düşündürtmektedir. Kendisinin hem Qedrî Can’ı yakinen tanıması hem de topluluğun diğer üyelerine oranla daha milliyetçi bir pozisyonda olması böyle düşünmemizin ana nedenidir. Fakat her ne kadar iki şiir de Kürt liderlerine adanmış olsa da şiirlerdeki anti-emperyalist ton, öğrenci topluluğu içindeki komünist gençleri de ikna etmiş olmalıdır. Topluluğun Tudeh üyesi komünist Qasimlo kardeşler ise Hejâr’ın şiirlerini seçmede belirleyici olmuş gibidirler. Aşağıda görüleceği üzere, Qedrî Can ile kıyaslandığında bu şiirlerin sınıfsal ve ideolojik karakteri daha belirgindir. 

1921 yılında Mahabad’da doğan Abdurrahmân Serefkendî-yi Mûkriyânî (1921-1991), yirmili yaşlarında zulüm ve haksızlığa karşı şiir yazmaya başladığında “kendi yoksulluğu ve milletinin maruz kaldığı zulüm ve adaletsizlik nedeniyle”[89]  “zavallı, yoksul, fakir” anlamına gelen Hejâr mahlasını kullanmaya başladı. Henüz 21 yaşında iken İran’daki Kürdistan bölgesinin siyasal ve sosyal şartları içinde özgürlükçü fikirlere aşina olan ve Pehlevî rejimine karşı mücadele amacıyla Kadı Muhammed liderliğinde 1942’de kurulan Kürt Diriliş Partisi’ne giren Hejâr, Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da aktif olarak yer aldı.  Cumhuriyet yıkılıp Kadı Muhammed ve bazı yakın arkadaşları 1947 martında idam edilince Hejâr da Sakız’da tutuklandı. Mahabad’a götürülürken firar ederek önce Güney Kürdistan’a, oradan Bağdat’a geçti.[90] Çok genç yaşta özellikle Doğu Kürdistan’da büyük bir üne kavuşan Hejâr, şiirlerinde toplumcu gerçekçi temaları işledi, sosyalist bir gelecek ufkuna dayalı Kürt mücadele ve özgürlüğünü savundu.

Dengê Kurdistan’ın ilk sayısında “Yetim ile Sultan” ve “Bizim Feodallerimiz” isimli iki şiiri Fransızcaya çevrilerek yayınlandı. Çevirinin başına şöyle bir not düşülmüştü: “Aşağıda ilerici Kürt şair Hejar’ın iki şiirini uyarlıyoruz. Mahabad Halk Hareketi içinde büyük bir rol oynayan bu genç militan şu anda Lübnan sanatoryumunda hasta durumdadır.”[91] Yetim ile Sultan şiirinde ezilenlerin kan ve gözyaşları üzerine yükselen tiranları (Pehlevi rejimini) hedef alır Hejâr:

Bu insan görünümlü canavar
Bizim sefaletimizle bayram eder,
Bedenimizle kendine ziyafet çeker![92]

Bizim Feodallerimiz şiirinde ise sözünü sakınmayan bir korkusuzca kınamayla Kürt halkını sömüren “emperyalizmin uşağı” feodal efendilere yönelir:

Cellatlar, tiranlar,
Paranın köleleri;
Bunlar bizim büyük efendilerimiz!
Kınıyorum korkusuzca onları!
Onların barbar ve aşağılık ruhu
Uşağı emperyalizmin,
Yıkıntılarımız ve gözyaşlarımızla geçiniyor!
Kınıyorum korkusuzca onları![93]

Dengê Kurdistan’ın tüm sayılarında büyük bir sadakatle anılan Mahabad Cumhuriyeti; bu defa kendisi de bir hastanede verem ile savaşan Hejâr’ın toplumcu ve sosyalist şiirleriyle bu deneyime katılan ve onun belleğini kuran şiirleri ile karşımıza çıkar. Nitekim bu genç şair iki yıllık tedavinin ardından iyileşecek ve 1950’li yıllarda yolu çokça Sovyetlere düşecek, hatta Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu tarafından 1953’te Bükreş’te düzenlenen Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali’ne bizzat katılarak[94] şiirlerini seslendirecektir.

Denge Kurdistan’da yayınlanan tek Kürtçe şiir Hêvîdar ismiyle basılan “Diyarî” (Hediye) isimli şiirdir. Şiir Stalin komutasındaki Kızıl Ordu’ya bir övgüdür:

Ezilen halkların yiğitleri yaşayın! Yaşayın!
Yaşasın Stalin’in Kızıl Askerleri!
Yaşasın ırgatlar ve çiftçiler![95]

Sonuç Yerine

Avrupa’ya tahsil için giden Kürt gençlerinin ilk defa bir araya gelerek 1949’da kurdukları Kürt Öğrencileri Derneği ve bu topluluk bünyesinde yine Avrupa’da ilk defa Latin alfabesi ile Kürtçeyi de içeren çok dilli yayın organı Dengê Kurdistan’ın macerası çok kısa sürdü ama bu deneyimin hem söz konusu gençler hem de sonraki Kürt diasporası örgütlenmeleri üzerinde önemli etkileri oldu. Bu Kürt öğrenci örgütlenmesinin kuruluşu ve etkinliklerinde ana rolü üstlenen gençler sonraki yıllarda sadece Avrupa’da değil aynı zamanda Kürdistan’daki siyasal alanda da ciddi izler bıraktı.

Topluluğun öncülerinden Nureddin Zaza, bu başarışız ilk girişimin ardından 1956 yılında Almanya’da aralarında İsmet Şerif Vanlı’nın da olduğu Kürt gençleri ile birlikte bugüne kadar yurtdışında kurulan en büyük Kürt öğrenci örgütlenmesi olan Avrupa’daki Kürt Talebeleri Cemiyeti’nin (KSSE) kuruluşunda temel bir öncü olarak yer aldı ve böylece daha önce bir nevi yarım kalmış olan bir projeyi yeniden canlandırdı. Fakat yeni cemiyetin 1956 yazındaki kuruluş kongresinde de 1949’daki topluluk içi ihtilafın neredeyse aynısı yaşandı. Irak, İran ve Suriye Komünist Partilerine üye olan Kürt öğrencileri, Kürt ulusal davasını destekleyecek siyasi aktivitelerden ziyade sadece kültür ve öğrenci işlerine odaklanacak bir dernek fikrinde ısrar ettiler ve kendisi de komünist parti üyesi olan Suriye Kürdistanı’ndan Dr. Ahmad Zamji’yi Cemiyet Başkanı olarak seçtiler. İkinci denemesinde de başarısızlığa uğrayan Zaza, kuruluş ertesinde Suriye’ye dönüş yaptı ve kuruluşta yer alan bazı solcu ve milliyetçi öğrenciler hem derneği komünist partilerin tahakkümünden kurtarmak hem de yeniden aktif hale getirmek için ikinci bir kongre çağrısında bulundular. Ocak 1958’de Londra’da gerçekleşen ikinci kongrede İsmet Şerif Vanlı derneğin başkanı seçildi.[96] Aynı sene içinde Mustafa Barzani’nin Sovyetlerdeki sürgünden Irak’a geri dönüp aktif siyasete dahil olmasıyla dernek hızlıca politikleşerek KDP’nin siyasi ajandasıyla uyumlu bir aktivizm üretmeye başladı. Fakat derneğin fiilen çözülerek ikiye bölündüğü 1975 yılına kadar komünist partilere üye Kürt öğrenciler ile Mustafa Barzani veya İbrahim Ahmed – Celal Talabani yanlısı öğrenciler arasındaki gerilim ve rekabet her kongrede, hatta bazen şiddete varacak düzeyde, açığa çıktı. Suriye’ye dönen Nureddin Zaza, Osman Sebri ile birlikte 1957 yılında Suriye Kürdistan Demokratik Partisi’ni kurdu (PDKS) ve parti Genel Başkanı oldu. Hapis, işkence, kaçma ve saklanma ile geçen zorlu yılların ardından 1970’te Avrupa’ya iltica eden Zaza, yaşamını yitireceği 1988 yılına kadar Kürt halkının mücadelesi için çabaladı. Avrupa’ya iltica ettiği günden itibaren Kürt siyasal hareketleri ile ortak çalışmalar için çabalayan Zaza, özellikle Avrupa’daki Kürt öğrenci, gençlik ve işçi örgütlenmelerinin sol eksenli siyasi faaliyetlerini sert bir şekilde eleştirdi. Kürt milliyetçiliğini her şeyin önünde tutmaya çalıştan Zaza’nın 1949 ve 1956’da yaşadığı deneyimler onu zaten kendini ait hissetmediği sol görüşlerden tamamen uzaklaştırdı. Hem yazdığı anılarında hem de yayınlanan mektuplaşmalarında başta komünist partiler olmak üzere, Sovyet yanlısı sol siyasete olan tepkiselliğini çokça dile getirdi. Kürt tikelligini evrensele bağlama arzusu taşıyan bütün solcu Kürt örgütlenmelerinin çabalarını, Kürdistan’ı bölen ulus devletlerin milliyetçi ve şoven karakteri sebebiyle beyhude olarak değerlendirdi.[97]

1949’daki Kürt öğrenci örgütlenmesinde ve özellikle de Dengê Kurdistan’ın yayınlanmasında en az Nureddin Zaza kadar aktif bir rolü olan Ahmed Qasimlo, 1953 yılında Paris’ten ayrılarak memleketi Urmiye’ye döndü. Orada bir yandan İran komünist partisi Tudeh bünyesinde siyasi çalışmalar yürütmeye devam etti, diğer yandan da Fransızca öğretmenliği yaptı.[98] Kardeşi Abrurrahman Qasimlo ise Prag’da eğitim alırken hem Tudeh hem de oradaki komünist gençlik organizasyonları arasında aktifti. Doktora tezini İran Kürdistan’ın ekonomi politiği üzerine ve Marksist bir perspektifle yazdı.[99] 1960’ların sonuna kadar hem Prag’daki Tudeh üyeleri hem de Doğu Avrupa’da eğitim gören komünist Kürt öğrenciler ile ilişkilerini devam ettirdi. Radikal komünist ve Sovyet yanlısı bir militan olan Qasimlo için 1968’deki Çekoslovakya işgali bir dönüm noktası oldu ve bu tarihten itibaren hem Tudeh’ten uzaklaştı hem de Sovyet komünizmine olan inancı sarsıldı.[100] 1973’te İran Kürdistan Demokratik Partisi (PDKİ) Genel Sekreteri oldu ve partiyi Tudeh’in etkisinden büyük oranda kurtarmayı başardı. “İran için demokrasi, Kürdistan için özerklik” temelinde bir siyasi çizgi geliştiren Qasimlo partinin lideri oldu ve 1979’daki Iran Devri sonrasında silahlı mücadele başlattı. 11 Temmuz 1989’da Viyana’da İran istihbarat ajanları tarafından suikasta uğradığı[101] güne kadar parti liderliğini sürdüren Qasimlo, 1980’ler boyunca “sosyal demokrasi” temelli bir siyasal perspektif benimsedi. Onlu yaşlarından itibaren radikal bir komünist militan olan Qasimlo için 1970’lerin başına gelindiğinde Sovyet komünizmi artık bir gelecek ufku olmaktan çıkmıştı.

1949’daki öğrenci aktivizminde daha geri planda kalan İsmet Şerif Vanlı, Avrupa’daki Kürt Talebeleri Cemiyeti’nin (KSSE) 1956 yılındaki kuruluşunda yer aldı ve cemiyetin başına geçtiği 1958’den itibaren ismi adeta Avrupa’daki Kürt siyasal aktivizmi ile özdeşlesen bir figür oldu. 1961’de Mustafa Barzani liderliğinde Irak’ta başlayan Kürt direnişinin ardından 1963 yılında Kürdistan Demokratik Partisi ve Mustafa Barzani’nin Avrupa sözcüsü oldu. 1975’teki yenilgiye kadar Kürt direnişinin ulus-aşırı diplomatik ve lojistik adresi oldu. Başta ABD ve İsrail olmak üzere birçok devlet ile diplomatik ilişkilerin kurulması için çabaladı. 1975’teki Cezayir Antlaşması sonrasında yenilen Irak’taki Kürt direnişinin ardından 1976 yılında bir Irak istihbarat ajanı tarafından suikasta uğrayarak ağır bir şekilde yaralandı. Hayatı boyunca Kürt tikelliğini sol evrensellikle uyumlu bir şekilde ilerletmeyi başaran nadir kişilerdendi Vanlı. 1975’teki yenilgiden Mustafa Barzani’yi sorumlu tutarak KDP’den ayrıldı ve 1990’lar başında PKK’ye yaklaştı. 1995’te kurulan Sürgünde Kürt Parlamentosu’na girdi ve 1999’da Kürt Ulusal Kongresi (KNK) başkanı seçildi. Hayata gözlerini yumduğu 2011 yılına kadar da diasporadaki siyasal aktivizmini kesintisiz bir şekilde sürdüren Vanlı, aynı zamanda Irak’taki Kürt ulusal hareketi üzerine yazdığı doktora tezinin yanı sıra birçok akademik çalışmaya da imza atmayı başardı.[102]

Kürt gençlerinin 1949’da katıldıkları uluslararası etkinlikler onları hem dünyanın farklı yerlerindeki ulusal kurtuluş ve ani-sömürgeci mücadeleler ile tanıştırdı hem de bu uluslararası ağlarda yer alarak Kürtlerin davasını anlatma, dayanışma ağlarını örme imkanı yarattı. Bu ağlar birçok durumda Kürtler için mobilize edilebiliyordu. Örneğin 1956 sonlarında Suriye’ye dönen Nureddin Zaza’nın 1960 yılında aralarında Osman Sebri’nin de bulunduğu birçok Kürt siyasetçi ve aydın ile birlikte tutuklanarak Meze Hapishanesi’ne götürülmesi sonrasında, Zaza’nın Lozan’daki seksen civarında aydın, sanatçı ve öğrenci dostları bir bildiri imzalayarak Birleşik Arap Cumhuriyeti Hükümetine gönderdi. İmzalayanların çoğu Zaza’yı Lozan’da öğrenci iken tanımışlardı. Bildiride Zaza için: “Birçok genç Lozan aydınının anti-sömürgeci ve anti-emperyalist eğitimine önemli ölçüde katkıda bulundu” deniliyor ve Zaza’nın yaydığı demokratik fikirlerin Lozan’ı İsviçre’deki Cezayir yanlısı faaliyetlerin merkezi haline getirdiği belirtiliyordu.[103] Nitekim Zaza ilerleyen yıllarda, 1963-1965 döneminde Cezayir’in ilk devlet başkanı olan Ahmed Bin Bella ile yüz yüze görüşmeler de yapacaktı. 1956’da KSSE kurulduğundan itibaren İsmet Şerif Vanlı’nın ilk çabası cemiyeti bu ağların içine sokmak, özellikle Uluslararası Öğrenci Birliği’nin daimi üyeliğini kazanmak olacaktır. Zira Vanlı, 1949’daki deneyimden hareketle farklı gençlik ve öğrenci örgütleri ile dayanışma ağları kurmanın önemi ve gücünün farkındadır.

1949’daki bu ilk yurtdışı Kürt öğrenci örgütlenmesi sürecinde milliyetçilik ve solculuk arasında yaşanan ihtilaflar, özellikle 1960’lar ve 1970’lerde çok daha yoğun ve sert olmak üzere, Soğuk Savaş’ın bitimine, hatta günümüze kadar farklı zaman ve mekânlarda yaşanageldi. Bu sol ve milliyetçilik arasındaki gerilime 1960’ların ortasından itibaren aynı zamanda sol içindeki ayrışma ve fraksiyonlaşmaların yanı sıra Kürtlerin içerisinde bulundukları ulus-devletlerdeki egemen sol örgütlenmelerinden koparak özerk örgütlenme arayışları da eklemlendi. Böylece Kürt solu kendi tikelliğini inşa ederken bunu evrensele bağlama yolları da çeşitlendi. 1949’da Kürt gençleri için sol ufku bütün gövdesiyle kaplayan Sovyet komünizmine sonraki on yıllarda Çin’deki Maoizm, Arnavutluk’taki Enver Hoca ve başta Küba olmak üzere Latin Amerika’daki hareketlerin solun içinden geliştirdikleri ama aynı zamanda ulusal kurtuluş reçeteleri de sunan farklı yorumlar eklendi ve böylece Kürt solunun genişleyen gövdesi gün geçtikçe daha fazla fraksiyona bölündü. Bütün bu bölünme ve yorum çeşitliklerine rağmen, başta Türkiye Kürtleri olmak üzere dört parçadaki Kürt gençlik hareketlerinin ekseriyeti için 1970’lerin sonuna kadar sol ve enternasyonalizm yegane kurtuluş ufku olmaya devam etti. Fakat bir yandan Filistin-İsrail savaşı, Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali ve İran Devrimi’nin İslamcılar tarafından gaspıyla yükselen İslamcı dalganın etkisiyle Ortadoğu’da sol gelecek ufkunun yerini İslamcı bir kurtuluş teolojisine bırakmasıyla karakterize edilen yeni bir öznellik rejiminin ortaya çıkışı; öte yandan komünist ülkeler ve enternasyonal dayanışma ağlarının Kürtlerin anti-sömürgeci ve ulusal kurtuluş mücadelesini zafere taşıyacak somut bir destek üretememeleri, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve 1991’de Sovyetlerin çöküşü ile birlikte kapitalist liberalizmin  “dünyanın sonu”nu ilan etmesiyle birlikte komünizm Kürt hareketleri için bir kurtuluş ufku referansı olmaktan büyük oranda çıktı.

* Bu makalenin içeriği Fransa Ulusal Araştırma Ajansı (ANR) tarafından desteklenen ve Sciences Po Lille Üniversitesi bünyesinde yürütülen RUSKURD isimli araştırma projesi kapsamında 2019-2021 arası yürüttüğüm doktora sonrası araştırmanın arşiv çalışmalarına dayanmaktadır. Araştırma ile ilgili detaylı bilgiler için bkz. https://ruskurd.hypotheses.org/

Yararlanılan Arşivler

1.İsmet Şerif Vanlı Arşivi, Lozan Üniversitesi, Lozan, İsviçre

2.Silvio van Rooy Arşivi, Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü, Amsterdam, Hollanda

3.Nureddin Zaza Arşivi (Gilberte Favre), Bern, İsviçre

4.Paris Kürt Enstitüsü KSSE Arşivi

5.Kamuran Bedirxan Arşivi, Paris Kürt Enstitüsü, Paris, Fransa

6.Fransa Ulusal Kütüphanesi (BNF) Arşivi

Dipnotlar
[1] Irak Kürtleri özelinde yapılmış iki istisnai çalışma için bkz. Bryan R. Gibson, B. R. (2015), Sold out?: US Foreign Policy, Iraq, the Kurds, and the Cold War, Palgrave Macmillan: New York; Ali, H. (2020). The Iraqi Kurds and the Cold War: Regional Politics, 1958–1975, Routledge.
[2] Örneğin David McDowall’in modern Kürt tarihine dair en fazla referans verilen A Modern History of The Kurds (I. B. Tauris, 2021) isimli kitabında sadece iki defa “Soğuk Savaş” (‘Cold War’) ifadesi geçmektedir. Yine çok yakın bir zamanda Cambridge’den çıkan ve bugüne kadar Kürtler üzerine yayınlanmış en kapsamlı Kürt tarihi kitaplarından birisi olan The Cambridge History of The Kurds (Cambridge, 2021, ed. Hamit Bozarslan, Cengiz Güneş ve Veli Yadırgi) isimli kitapta da “Soğuk Savaş” ifadesi sadece 12 defa geçiyor.
[3] Peyrat, E. F. (2019). “1940'ladan 1980'lere Kürtlere Yönelik Sovyet Dış Politikası ve Sovyet Kürt Aktivizmi”, Kürt Tarihi, Sayı: 38, s. 46-55
[4] Bkz. Celik, A. (2021), Dans l'ombre de l’État : Kurdes contre Kurdes. Une anthropologie historique des conflits intra-kurdes au Kurdistan de Turquie, Brepols Publishers.
[5] Soğuk Savaş döneminde Türkiye’deki uç sağı Kürtlere yönelik söyleminde “Kürtçülük” ve “Komünizm” damgalarının nasıl birlikte ele alındığını inceleyen bir çalışma için bkz. Koca, B. (2021), “Kürtler Aslında...” Uç Sağın Kürtlere Bakışı, İstanbul: İletişim Yayınları.
[6] Bkz. Vali, A. (2021), Sürgünde Kürt Milliyetçiliği - İranda Kürt Milliyetçiliğinin Unutulan Yılları, çev. Zeri İnanç, Ankara : Dipnot Yayınları.
[7] Alakom, R. (2018), Xoybün Örgütü ve Ağrı Ayaklanması, Istanbul: Avesta Yayınları ; Tejel, J. (haz.) (2021), Kürt Milli Cemiyeti Xoybûn. İlk Milliyetçi Kürt Örgütüne Dair Efsaneler ve Gerçekler, çev. Heval Bucak, Istanbul: Avesta Yayınları.
[8] Tejel, J. (2008). Syria’s Kurds: History, Politics and Society. London: Routledge; Tejel, J. (2014). La question kurde: passé et présent. Paris: Editions L’Harmattan.
[9] Bkz. Allsopp, H. (2015). The Kurds of Syria: Political Parties and Identity in the Middle East. London and New York: I.B. Tauris.
[10] Ter Minassian, T. (1997). Colporteurs du Komintern: l’Union soviétique et les minorités au Moyen-Orient. Paris: Les Presses de Sciences Po.
[11] Goran ve Cegerxwîn’in Paul Robeson üzerine yazdığı şiirler ile ilgili bir makale için bkz. Yüksel, M. (2015), “Solidarity without borders: The poetic tributes to Paul Robeson of Goran and Cegerxwîn”, Journal of Postcolonial Writing, 51:5, 556-573.
[12] Sheikhmous, O. “Kurdish cultural and political activities abroad”. Kurdistan Week arranged by the Haus Der Kulturen Der Welt, Berlin, 17 Aralık 1989.
[13] Bkz. Katsakioris, C. (2017), “Burden or Allies?: Third World Students and Internationalist Duty through Soviet Eyes”, Kritika: Explorations in Russian and Eurasian History, 18/3, s. 539-567.
[14] Garapon, B. & Celik, A. (2021), “From tribal chiefs to Marxist activists: Kurdistan from 1946 to 1975” içinde The Cambridge History of the Kurds, (ed.) H. Bozarslan, C. Gunes and V. Yadirgi, London: Cambridge University Press, s. 242.
[15] Tejel, J. (2013),“Étudiants ‘émigrés’ et activisme en Europe: le cas de la KSSE (1958-1975)”, içinde Hamit Bozarslan and Clémence Scalbert-Yücel (eds), Joyce Blau, l’éternelle chez les Kurdes, Paris: IKP, s. 43-61.
[16] Erken Soğuk Savaş döneminde Avrupa’daki Kürt dergiciliği için bkz. “Adnan Çelik: Dergilerde dönemin hâkim ideolojik gerilimlerinin izi vardı”, Söyleşiyi yapan: Ferid Demirel, 30 Mart 2021, İstanbul-BİA Haber Merkezi, https://bianet.org/bianet/medya/241591-adnan-celik-dergiler-donemin-hakim-ideolojik-gerilimlerinin-izini-tasiyorlardi
[17] Sadece 26 Haziran 1946 ve 15 Ocak 1949 arası dönemde en az sekiz memorandum Kürt Delegasyonu tarafından hazırlanarak başta BM olmak üzere uluslararası kurumlara gönderildi. Bkz. Bulletin du centre d’études kurdes, Nisan 1949, Sayı: 6, s. 1.
[18] Bulletin du centre d’études kurdes’ün Ağustos 1949’da çıkan 8. Sayısında “Avrupa’daki Kürt gençliğinin periyodik yayın organı La voix du Kurdistan’ın ilk sayısı (Temmuz 1949) elimize ulaştı” (s. 12) ibaresi yer almaktadır. Yine aynı bültenin Ocak 1950’de çıkan 10. Sayısında ise “Demokratik Kürt Gençliği’nin yayın organı olan La voix du Kurdistan’in beşinci sayısı tarafımıza ulaşmıştır” (s. 8) ifadesi yer almaktadır.
[19] Bozarslan, H. (2008), “L’avenir de La Violence Au Moyen-Orient.” Esprit, no. 347 (8/9), s. 122.
[20] Rudelle, O., (2009), « Lectures critiques », Revue française de science politique, vol. 59, no. 2, s. 353-366.
[21] Bozarslan, H. (2008), “L’avenir de La Violence Au Moyen-Orient.” Esprit, no. 347 (8/9), s. 122–123.
[22] Bozarslan, H. (2009), “Régimes de subjectivité et expériences limites dans la contestation kurde (1946-1999)” içinde G. Bataillon & D. Merklen (ed.) : L’expérience des situations limites, Paris, Karthala, s. 46-47.
[23] Bozarslan, H. (2017). “Being in Time”: The Kurdish Movement and Quests of Universal. içinde G. Stansfield and G. Shareef (ed), The Kurdish Question Revisited, London: Hurst Publishers. s. 64–69.
[24] Bkz. Malmîsanij. (2002), Kürt Talebe - Hêvî Cemiyeti: İlk Legal Kürt Öğrenci Derneği (1912-1922), İstanbul: Avesta Yayınları.
[25] Nureddin Zaza’nın bu kısa biyografisi şu kaynaklardan hareketle derlenmiştir: Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları. Zaza, N. (2008), Bîranîn, İstanbul: Avesta; Reş, K. (2019), Dr. Nûredîn Zaza (1919-1988), Sîtav: Van;  Nameyên Nûreddîn Zaza (2019), Lewendî, M. & Baran, N. (ed.), Rûpel: İstanbul; : Aktaş, B. (2019), Le Portrait d'un Intellectuel Kurde: Noureddine Zaza (1919 –1988), Master 1 tezi, Paris 1 Üniversitesi: Paris.
[26] Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 181-182.
[27] İhsan Kurt, “Mütevazi ama dimdik”, 16 Kasım 2011, Yeni Özgür Politika, https://vanly.ch/mutevazi-ama-dimdik/
[28] A.g.y ; Wanlî, Î. Ş ̧. (2014). Serpêhatiyên Jiyana Min. İstanbul: Rupel, s. 25.
[29] Wanlî, Î. Ş ̧. (2014). Serpêhatiyên Jiyana Min. İstanbul: Rupel, s. 25-27.
[30] Krulich, H. (2012), Kürt Ülkesinde Avrupalı Bir Kadın, çev. Nihat Nuyan, İstanbul: Avesta, s. 33.
[31] Şetevî, H. (2019), Rêya Jiyanê (Binemala Qasimlo : Re û Rîşe, Liq û Şaxên Wê), İstanbul: Avesta, s. 156.
[32] Krulich, H. (2012), Kürt Ülkesinde Avrupalı Bir Kadın, çev. Nihat Nuyan, İstanbul: Avesta, s. 31-32.
[33] A.g.e, s. 31-32.
[34] Dr. Qasimlo’nun 1947-1971 arası dönemde ideolojik ve politik olarak klasik Marksist-Leninist çizgiyi esas aldığı fakat İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin (İKDP) liderliğini yaptığı zaman dilimine tekabül eden 1971 sonrasında ise komünizmden demokratik sosyalizm hattına kaydığını ve bu yeni döneminin “postmarksist” çerçevede değerlendirilebileceğini ele alan bir makale için bkz. Dewlemend, M. (2019), “Dr. Qasimlo: Post-Marksizmin Kürt Yüzü”, Kürd Araştırmaları Dergisi, Sayı: 1, s. 79-95
[35] Qasimlo, E. (2002), Çil Sal Xebat di Riya Azadiyê de, çev. Ziya Avci, İstanbul: Avesta, s. 133.
[36] Anter, M. (2016), Hatıralarım, 4. Baskı, İstanbul : Aram Yayınları, s. 113-114
[37] Prunhuber, C. (2009), Kürdistan’ı Düşlerken: Kürt Rahman’ın Tutkusu ve Ölümü, çev. Dilan Bucak, İstanbul : Avesta, s. 208-209; Krulich, H. (2012), Kürt Ülkesinde Avrupalı Bir Kadın, çev. Nihat Nuyan, İstanbul: Avesta, s. 33.
[38] Vali, A. (2021), Sürgünde Kürt Milliyetçiliği - İranda Kürt Milliyetçiliğinin Unutulan Yılları, çev. Zeri İnanç, Ankara : Dipnot.
[39] Tejel, J. (2013),“Étudiants ‘émigrés’ et activisme en Europe: le cas de la KSSE (1958-1975)”, içinde Hamit Bozarslan and Clémence Scalbert-Yücel (eds), Joyce Blau, l’éternelle chez les Kurdes, Paris: IKP, s. 43-61.
[40] Abdulla, N. (2018), « Le journal ‘la voix du Kurdistan – Dengê Kurdistan’ (L’organe des jeunesses Kurdes en Europe – 1949) », içinde Cafer, E. (ed.), Kurdên Derbideriyê : Dengê Kurdistan, Istanbul : Wesanên Xanî.
[41] Sheikhmous, O. (2020), “Kürt Milliyetçiliği ve Sol Siyaset Arasında Yurtdışındaki Kürt öğrenciler”, çev. Gülten Okçuoglu, Kürt Tarihi Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 2020, Sayı: 41, s. 28.
[42] Şetevî, H. (2019), Rêya Jiyanê (Binemala Qasimlo : Re û Rîşe, Liq û Şaxên Wê), İstanbul: Avesta, s. 156.
[43] Bkz. Wanlî, Î. Ş ̧. (2014). Serpêhatiyên Jiyana Min. İstanbul: Rupel.
[44] Hemreş Reşo ile yazışmalarında sol ideolojiye olan sert muhalefeti birçok mektupta belirgindir. Bkz. Nameyên Nûreddîn Zaza (2019), Lewendî, M. & Baran, N. (ed.), İstanbul: Rupel.  
[45] Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 183.
[46] Şetevî, H. (2019), Rêya Jiyanê (Binemala Qasimlo : Re û Rîşe, Liq û Şaxên Wê), İstanbul: Avesta, s. 159.
[47] Derginin kapağında parantez içinde yazılı olan “Avrupa Seksiyonu” ifadesi anlamlıdır. Buna dair elimizde somut bir kanıt olmasa da Nureddin Zaza’nın bu yeni topluluğu Beyrut’ta kurduğu Kürt Öğrencileri Derneği’nin bir devamı/seksiyonu olarak görmüş olabileceğini düşündürtmektedir.
[48] Derneğin ikinci Genel Kurul'u 29 Ekim 1949’da, üçüncüsü ise aynı yılın Kasım ayında gerçekleşti.
[49] Dengê Kurdistan, Sayı :5, Kasım 1949, s. 2. Nurettin Zaza birçok yerde derginin çıkan 12 sayisinin Vanlı ve Bedirhan’ın arşivlerinde olduğunu belirtmesine rağmen (bkz. Nameyên Nûreddîn Zaza (2019), Mahmûd Lewendî & Nedîm Baran (ed.), Rûpel: İstanbul, s. 65), maalesef ne İsmet Şerif Vanli’nin arşivi Lozan Üniversite’sindeki arşivinde ne de Kamuran Bedirhan’ın Paris Kürt Enstitüsü’ndeki arşivinde derginin hiçbir sayısına ulaşamadım.
[50] Makalede kaynak verilmeyen çevirilerin tamamı bana aittir.
[51] Dengê Kurdistan, Sayı :5, Kasım 1949, s. 1.
[52] Dengê Kurdistan, Sayı :5, Kasım 1949, s. 2.
[53] Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 183-185.
[54] Aktaş, B. (2019), Le Portrait d'un Intellectuel Kurde: Noureddine Zaza (1919 –1988), Master 1 tezi, Paris 1 Üniversitesi: Paris, s. 53.
[55] Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 183-185.
[56] Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 185.
[57] Örneğin Nureddin Zaza bir mektubunda Avrupa’daki Kürt Öğrencileri Derneği’ni kurarken sayılarının sadece 10 olduğunu belirtmektedir. Bkz. Nameyên Nûreddîn Zaza (2019), Lewendî, M. & Baran, N. (ed.), İstanbul: Rûpel, s. 65.
[58] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 1.
[59] Festival mondial de la jeunesse et des étudiants.
[60] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 2.
[61] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 9.
[62] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 2.
[63] Nureddin Zaza anılarında şiiri kendisinin yazdığını ve Kürtçe seslendirdiğini yazmaktadır: “Anti-sömürgeci Gün’de, beş bin kişilik bir kalabalık önünde Mustafa Barzani üzerine yazdığım bir şiiri Kürtçe olarak okudum.” Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 186.
[64] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 7.
[65] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 7.
[66] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 8.
[67] Fédération mondiale de la jeunesse démocratique, FMDJ.
[68] FMDJ ile ilgili bkz. Kotek J. (1996). Students and the Cold War. London: Palgrave Macmillan, s. 62-86.
[69] Dengê Kurdistan, Sayı: 2, Ağustos 1949, s. 12.
[70] Dengê Kurdistan, Sayı: 3-4,  Eylül-Ekim 1949, s. 2-3.
[71] Union Internationale des Étudiantes.
[72] IUS ile ilgili daha detayli bilgiler için bkz. Kotek J. (1996). The Creation of the International Union of Students. Içinde Students and the Cold War London : Palgrave Macmillan, s. 86-106.
[73] Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 186.
[74] Dengê Kurdistan, Sayı:3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 3-4.
[75] A.g.e
[76] Dengê Kurdistan, Sayı:3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 4.
[77] Dengê Kurdistan, Sayı:3-4, Eylül-Ekim 1949, s. 10.
[78] Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları, s. 185-186.
[79] Bkz. Çelik, A. (2020), "1960’larda Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ve Anti-Sömürgeci Gramerin Oluşumu", Kürd Araştırmaları Dergisi, Sayı : 2, Şubat 2020, s.57-86.
[80] Bozarslan, H. "Le particulier et l'universel dans la sphère kurde", 14 Kasım 2018, https://www.franceculture.fr/emissions/les-cours-du-college-de-france/culture-politique-arabe-35-les-kurdes
[81] Erkmen, A. Qedri Can’ın Serencamı, Dilop, Ağustos-Eylül 2021, Sayı: 21, s. 35-37
[82] “Prof. Dr. Merîwan Umer Dewlet: Qedrî Can, Stêrkeke Torevaniya Modern e”, Hevpeyvîn: Ronahî, R., Dilop, Ağustos-Eylül 2021, Sayı: 21, s. 38-41
[83] Dindar, I. Yaralı ülkenin, yüreği yaralı şairi, Dilop, Ağustos-Eylül 2021, Sayı: 21, s. 42-44
[84] Kurdo, Q. (1992), Tarîxa Edebyeta Kurdî – Kürt Edebiyati Tarihi, 2. Baskı, Ankara:Öz-Ge Yayınları, s. 184-185
[85] Bkz. Eagleton, W. Jr. (1963), The Kurdish Republic of 1946. London: Oxford University Press; Husamî, K. (2020), Komara Demokratîk a Kurdistanê, Soraniceden çeviren: Ziya Avcı, Lis Yayınları: Amed.
[86] Mustafa Barzani’nin Sovyetlerdeki sürgün yaşamına dair Kürt Tarihi Dergisi’nin “Mela Mustafa Barzani ve SSCB-Kürt İlişkileri” başlıklı 38. Sayısına (Ekim-Kasım-Aralık 2019) bakılabilir.
[87] Dengê Kurdistan, Ağustos 1949, Sayı: 2, s. 10.
[88] “Barzani”, Eylül-Ekim 1949, Dengê Kurdistan, sayı :3-4, s. 7
[89] Kurdo, Q. (1992), Tarîxa Edebyeta Kurdî – Kürt Edebiyati Tarihi, 2. Baskı, Ankara:Öz-Ge Yayınları.
[90] Hejâr’ın ayrıntılı bir biyografisi için bkz. Özel, A. (2016), "Hejâr", TDV İslâm Ansiklopedisi, EK-1. cildi, (gözden geçirilmiş 2. basım), İstanbul, s. 552-554
[91] “L’orphelin et le sultan”, Temmuz 1949, Dengê Kurdistan, sayı :1, s. 12-13
[92] A.g.e., s. 13
[93] A.g.e., s. 13
[94] Özel, A. (2016), "Hejâr", TDV İslâm Ansiklopedisi, EK-1. cildi, (gözden geçirilmiş 2. basım), İstanbul, s. 552
[95] Hêvîdar, “Diyarî”, Kasım 1949, Dengê Kurdistan, sayı :5, s. 4
[96] Wanlî, Î. Ş ̧. (2014). Serpêhatiyên Jiyana Min. Istanbul: Rupel, s. 30-31; Sheikhmous, O. (2020), “Kürt Milliyetçiliği ve Sol Siyaset Arasında Yurtdışındaki Kürt Öğrenciler”, çev. Gülten Okçuoglu, Kürt Tarihi Dergisi, Sayı: 41, s. 29.
[97] Bkz. Zaza, N. (1994), Bir Kürt Olarak Yaşamım, çev. Aytekin Karaçoban, İsveç: Mezopotamya Yayınları. Zaza, N. (2008), Bîranîn, Avesta: İstanbul; Res, K. (2019), Van: Sîtav; Nameyên Nûreddîn Zaza (2019), `Lewendî, M. & Baran, N. (ed.), İstanbul: Rûpel. 
[98] Şetevî, H. (2019), Rêya Jiyanê (Binemala Qasimlo : Re û Rîşe, Liq û Şaxên Wê), İstanbul: Avesta, s. 159-160.
[99] Bkz. Ghassemlou, A. R. (1965), Kurds and Kurdistan, Prague : Pub. House of the Czechoslovak Academy of Sciences.
[100] Vali, A. (2021), Sürgünde Kürt Milliyetçiliği - İranda Kürt Milliyetçiliğinin Unutulan Yılları, çev. Zeri İnanç, Ankara : Dipnot
[101] Bkz. Prunhuber, C. (2009), Kürdistan’ı Düşlerken: Kürt Rahman’ın Tutkusu ve Ölümü, çev. Dilan Bucak, İstanbul: Avesta. 
[102] Wanlî, Î. Ş ̧. (2014). Serpêhatiyên Jiyana Min. Istanbul: Rupel.
[103] “Lausanne Intellectuals Solidarity With Dr. Zaza”, Kurdish Facts, Haziran 1961, Sayı: 5, s. 12.