Mahabad Kürt Cumhuriyeti
Makale / Archie Roosvelt, Jr.

188475image1

Kürt milliyetçilerin hayali olan bağımsız bir Kürdistan, Aralık 1945’ten yine Aralık 1946’ya kadar İran’ın küçük bir bölümünde gerçekleşti. Küçük Kürt Cumhuriyeti’nin kökeni, kısa ve çalkantılı tarihi ve ani çöküşü çağdaş Orta Doğu’nun çokça aydınlatıcı durumlarından biridir. Aşiret savaşlarının içeriklerinin mantıksızlığı, rekabetçi emperyalizm ve toplumsal sistem, ortaçağ şövalyeliği ve idealist milliyetçilik Kürt portresinin karmaşıklığını iyi yansıtmaktadır. Ayrıca bu portre, asla bir araya gelmeyen ve Kürt milliyetçilerinin arzularını olumlamayan beş farklı ulus arasında dağılmış bir halkı da kapsamaktadır.

Britanya ve Sovyet güçleri, Eylül 1941’de Rıza Şah’ın acıyla iç içe var ettiği yapıyı devirmek için İran’a saldırdılar. Şah’ın ordusu, bertaraf oldukça silahlarını, Yaşlı Şah’ın boyun eğdirtme çabalarına rağmen kendi toplumsal yapılarını, adetlerini ve yaşam tarzlarını koruyan ve hala İran’ın ıssız dağlarında dolaşan aşiretlere ya sattılar ya da teslim ettiler. İran’ın bu çöküşünün yararlanıcıları arasında, kuzeyde Ararat Dağının gölgesindeki Maku'dan, güneyde Kirmanşah-Bağdat yolundaki Kasr-ı Şirin'e kadar Irak ve Türkiye sınırları boyunca uzanan dağlarda ikamet eden Kürt aşiretleri de vardı.

Kuzeyde, Urmiye Gölü'nün batısındaki dağlardaki Kürt aşiretleri kendilerini Urmiye (Rezaieh), Salmas (Shahpur), Hoy (Koi) ve Maku'daki güçlü Sovyet garnizonları tarafından kuşatılmış buldular. Etkili İran otoritesinin yokluğunda, Sovyetler, aşiretlerle -kuzeydeki Celali, Salmaz’ın (Shahpur) batısındaki dağlarda Şikak ve Urmiye’nin (Rezaieh) batısındaki Herki aşiretiyle doğrudan ilişkiler kurdular. Sadece Kızıl Ordu için güvenliği ve tahıl sağlamasına ihtiyaç duyulan aşiret liderlerinin kendi işlerini yönetmelerine Sovyetler tarafından izin verildi. Kürt bölgesinin güney ucunda ise – bu bölge, Batılı Müttefikler ile Sovyetler Birliği arasındaki ana ikmal bağlantılarından biri olan Kirmanşah-Bağdat yoluna yakındı- İngiliz birlikleri, aşiretleri kendi haline bırakmıştı.

İngiliz ve Sovyet güçleri arasındaki kaçan İranlıların bıraktığı geniş alanda, Kürtler özerkliklerini geri kazanabildiler. Başlangıçta karışıklığın iki ana merkezi Mahmut Han’ın istikrarsız bir otorite kurduğu Merivan ve Hewraman Dağları ve Irak’ta uzun süre sürgünde bulunan Hama Reşit Han’ın Sakkız ve Serdeşt’i de kapsayan prensliğini kurduğu Bane’ydi. Bu aşiret liderlerinin her ikisi de bir zaman için İran hükümeti tarafından bölgelerinin yarı  resmi valileri olarak kabul gördüler, ancak daha sonra yeniden yapılandırılan İran ordusu tarafından Irak’a sürgün edildiler. 1945'in çöküşü ile beraber, Sakkız-Bane-Serdeşt hattının güneyindeki tüm Kürdistan tekrardan kesinkes hükümetin eline geçti. Söz konusu boş yer, Sakkız, Bane ve Serdeşt hattı ile Urmiye’de konumlanan Sovyet güçleri arasındaki küçük bir alana düştü. Bu alanda eskiden Savuçbulak (Souj Bulagh) olarak bilinen ve Urmiye Gölü’nün bir kaç mil güneyinde konumlanmış sadece küçük bir kasaba olan Mahabad kaldı.

Komala’nın Oluşumu

Müttefikler tarafından kendi haline bırakılmış olan Mahabad,  son Kürt milliyetçi hareketinin doğduğu yerdi. Küçük tüccarlar ve kasaba yetkililerinden oluşan bir düzine genç Kürt, 16 Ağustos 1943’te “Komala-i-Chwan-i-Kürt” yani “Kürt Gençlik Komitesi”ni kurdular. Gizlilik amacıyla yeni partinin üye sayısı yüzün altında tutuldu ve hücre örgütlemesine gidildi. Yarı haftalık toplantılar asla aynı evde art arda yapılmazdı. Komala Anayasası, katı milliyetçiydi ve üyelik için de ailenin iki tarafının da Kürt olması şartı vardı. Tek istisna anne tarafından Asuri olanlara verilmiştir ki, bu durum Asuriler ve Kürtler arasındaki yakın ilişkiyi gösteriyordu.

Komala sadece İran'da değil, geleneksel Kürt milliyetçi partilerinden daha güçlü ve dinç görüldüğü diğer ülkelerde de hızla yayıldı. Komala yapılanması, Irak'ın Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye, Revandiz (Rowanduz) ve Şeklava (Şaklawa) kasabalarında kuruldu; ve Kürt milliyetçiliğinin ölümle cezalandırılabilecek bir suç olduğu Türkiye'de bile yapının işleyen bir tarafı vardı. Mahabad civarındaki aşiretlerin reisleri de Komala’ya yardım teklifinde bulunan elçiler gönderdiler. Onlara o an ihtiyaç duymadıklarını ve bu yardıma gelecekte ihtiyaç duyabileceklerini aktardılar.

Öncelikli olarak bölgeyle ilgilenen iki büyük gücün Komala’yı duymaları kaçınılmazdı. Kerkük petrol sahaları Kürt ülkesinde bulunan İngilizler, gelişmeleri dikkatle izliyorlardı. Musul'daki İngiliz siyasi danışmanı bazen Mahabad'a kadar etki ederken kendisine bağlı yardımcıları, Revandiz (Rowanduz), Kerkük, Erbil ve Süleymaniye'de konuşlandırılmıştı. Ancak İngilizler, Arapları öfkelendirmeden Kürtlerin taleplerini teşvik edemediler, bu nedenle Kürt milliyetçilerinin görüşme isteklerine kulak tıkadılar.

Sovyet Nüfuzu

Sovyetler açısından bu farklı bir hikayeydi. 1942’de önde gelen “ağa”ları Bakü’ye bir kez davet etmelerine karşın, ilk başlarda belli ki Kürtler arasında aktif çalışmaya hazırlıksızlardı. Aynı yılın ilkbaharında, Kürtler Urmiye gölünün batısındaki bazı köylere baskın yaptığında, Sovyetler, İran ordusunu ve jandarmasını bile geri getirdi. (Öyle ki sürekli müdahale ederek olası yardımlarını da etkisiz hale getirdiler.) Ancak Sovyetler sonunda durumun potansiyelini fark etti. 1944 yılında, Azerbaycan ve Kürdistan’da, çoğunluğu Sovyet Azerbaycan'ın Müslümanlarından oluşan Sovyet siyasi subayları ve diğer ajanların ortaya çıktıkları görüldü. Kürdistan’daki çalışma Urmiye’deki Rus Konsolosluğu etrafında kümelenmiş ve bu çalışmada “Kaptan Cafarov” olarak bilinen Kürt elbisesi içinde aşiretleri ve köyleri serbestçe dolaşan çok sayıda Sovyet Kürdü vardı.

Mahabad'daki Sovyet faaliyetleri, görünüşte Kızıl Ordu'ya at satın alan "Abdullahov" ve "Hacıov" olarak bilinen bu ajanların ortaya çıktığı zamana dayanıyordu. Görünüşe göre onları Kürt milliyetçi hareketiyle ilk olarak temas ettiren bir şanstı. Abdullahov' un Mahabad' daki bir Ermeni şarap dükkanında, Kürt ulusal kıyafeti[1] giymiş bir adamla tanıştığı ve ulusal elbiseyi giydiği için ona iltifat ettiği anlatılır. Bu ilgi, Komala'nın kurucularından biri olan Kürt'ün ilgisini çekmişti. Konuşmaya devam ettiler ve nihayet Kürt; Kürtler milliyetçi bir parti kurarlarsa Sovyetlerin silah verip vermeyeceğini sordu. Abdullahov, "kimden korkuyorsun?" sorusunu sorarak durumu geçiştirdi. Kürt, sadece kendi emirlerinden korktuklarını söyledi. Abdullahov emirlere karşı bir küçümseme ifadesi ile cevap verdi; Kürt daha sonra onu Komala'nın diğer liderleriyle tanıştırdığı özel bir eve götürdü. Sovyet yetkililerle daha fazla temas sağlandı ve Rusça bilen Komala liderlerinden biri partinin irtibat subayı oldu. O zamana kadar, parti programı Büyük Üç’lünün her birine tarafsızca itirazda bulunsa da Komala kaçınılmaz olarak Sovyet etkisine giriyordu.

Bu dönem boyunca VOKS (Uluslararası Sovyet Propaganda Organizasyonu), “İran-Sovyet Kültür İlişkileri Dernekleri”ni İran’ın bütün bölgelerine kurdu. Komala liderleri, Sovyetler’den Mahabad’da bir şube kurmalarını istediler, böylece çok fazla dikkat çekmeden buluşacak bir yer edinmeyi umuyorlardı çünkü evlerde buluşmaları sürdürmek için parti fazlaca büyümüştü. Sovyetler kolaylık sağladı ve İran-Sovyet Kültür İlişkileri Dernekleri’nin bir kolu olmasa da “Kürdistan-Sovyet Kültür İlişkileri Derneği” (Anjoman-i-Farhangi-i- Kurdistan-u-Şuravi) adında bir dernek kuruldu. Dernek binası, Leningrad galiplerine Kürt tütününden on paket sigara göndererek yeni hamilerine minettarlıklarını gösteren Kürtlerle kısa sürede dolup taştı.

Nisan I945'te, dernek binasında düzenlenen bir törenle Komala nihayet açıldı. Urmiye’den gelen Sovyet heyeti ve Azerbaycan VOKS şefleri onur konuklarıydı. Törenin ana özelliği, "Daika Nishteman" adlı bir kadının üç zorbanın -"Irak", "İran" ve
"Türkiye"-   saldırısına uğradığı ve nihayetinde gözü pek oğulları tarafından kurtarıldığı bir opera olmasıydı. Dramatik temsillere alışık olmayan izleyici derinden etkilendi ve kan davalı nesiller, ki bunlar hayat boyu düşmanlıklardan oluşuyordu, birbirlerinin omuzlarında ağlayıp Kürdistan’ın intikamı için yemin ettiler. Bu törende, Kürt devletinin gelecekteki başkanı Qazi Muhammed Sovyetleri memnun etmek için nihayet partiye kabul edildi, çünkü Sovyet yöneticileri Komala'nın demokratik yapısını sevmiyor ve uzun zamandır kendi tavsiyelerine uyacak bir lider arayışı içindeydiler. Aşiretlerin gücünü kavrayan Sovyetler, ilk olarak aşiret liderlerine bu milliyetçi harekete liderlik etmeleri için yaklaştı. Ancak aralarında sadece üç kişinin bu görev için yeterli yönetme gücü vardı. Bunlar Mameş'in  bağlı bulunduğu federasyonun tanınmış ve saygı değer lideri Qaranei Agha Rais-ol-Ashair, Şikak lideri ve Kürdistan'ın "büyük yaşlı adamı" Amr Khan Sharifi ve sıkı bir muhafazakar olan ve jandarmanın onursal şefi olarak İran hükümeti tarafından bölgenin güvenliğini sağlamak için görevlendirilen Amir Asad of the Dehbokri di. Ancak Sovyetler her birine yaptığı tekliflerde kibar kaçışlarla karşılaştı. Böylece Sovyetler yönünü, asıl olarak yargıç olan, Mahabad'ın dini lideri ve en saygın ailesine mensup olan Qazi Muhammed'e döndürdü. Evine sık sık ziyaretlerde bulundular ve İran hükümetine baskı yaparak Jandarma Komutanı unvanı alan kardeşi Seyfi Qazi'yi bölgedeki hükümet temsilcisi olan Amir Asad'ın yerini alması için yardım ettiler. Qazi Muhammed’in Komala’yı oluşumundan yaklaşık bir yıl sonra öğrendiği söylenir ve o zamanlar temsilcilerini bağlılığını sunmak için ihtiyaten göndermiştir. Komala liderleri onu partiye kabul etmemişlerdi çünkü kendisinin güçlü ve otoriter karakteri ve aynı zamanda Komala üyelerinin çocukluklarından itibaren kendisi ve ailesine gösterdikleri saygıdan dolayı onun partiye hükmedeceğini ve partinin demokratik yapısını bozacağını düşünüyorlardı. Ancak Sovyet ısrarının sonucunda Komala onu kabul etti ve korktukları sonuç olan tek adam yönetimindeki parti tam olarak ortaya çıkmış oldu.

Qazi’nin kabulü Sovyetlere, Kürtleri Sovyet politik hattına hızlıca çekebilme imkanı sağladı. Bu politika, 1945 yazı itibariyle, Sovyetler her nerede varsa orada artan saldırganlığını yansıtmaya başlamasıydı. Daha önce İran’da Sovyet penetrasyonun aracı İran solcularının popüler partisi TUDEH olmuştu, ancak İran’ın bir çok yerinde başarılı olmalarına rağmen Kürdistan’da kök salamamışlardı.[2] Fakat Sovyetler yeni ve hırslı bir plan üzerine düşünüyorlardı. Bu plan Kuzey-Batı İran’ın Sovyetlere bağlanmasıydı. Bu plan doğrultusunda Azerbaycan’daki TUDEH yerine bağımsızlık yanlısı bir parti kurdular. Bu parti, İran’ın diğer bölgelerindeki TUDEH’i kızdırmadan bir devrim düzenleyecek, eyaleti bağımsızlığa kavuşturacak ve muhtemelen Sovyetler Birliği’ne katılmayı talep edecekti. Sovyet isteklerine (emirlerine) itaaten, TUDEH kendini fesh etti ve “Azerbaycan Demokrat Partisi” olarak tekrar yapılandı. Ve hemen sonra Azerbaycan Türkçe’sini resmi dilleri olarak kabul edip İran’dan ayrılıklarını ilan ettiler.

Mahabad’ı da kapsayan Batı Azerbaycan Kürtlerinin, Azerbaycan Türk milliyetçiliğine adanmış olduğunu söyleyen bir partiye katılmaları pek beklenmiyordu. Bu sebepten onları da Sovyet planında var edebilmek için yeni bir partinin kurulması gerekiyordu. 12 Eylül’de Miyanduab askeri amiri Yüzbaşı Namazaliev, Qazi Muhammed ve Seyfi Qazi ile birlikte önde gelen Kürt aşiret liderlerini görünüşte Sovyet Konsolosuyla görüşmek için Tebriz’e davet etti. Geldiklerinde şaşkın Kürtlere hızlıca tren istasyonuna geçmeleri söylendi ve buradan da bir trene bindirilip Bakü’ye götürüldüler. Üç gün şehir dışındaki bir villada turlar, tiyatro ve opera gösterileriyle ağırlandılar. Dördüncü gün Azerbaycan SSCB Başkanı Bagherov'a takdim edildiler. Bagherov kendilerine Rıza Şah yönetimi altında çektikleri acılar hakkında söylevde bulundu ve Sovyet hükümetinin, kendisini ezilenlerin kurtuluşuna adayan yeni Demokrat Parti’ye yardım edeceğini söyledi. Ve partiye katılmaları konusunda telkinde bulundu. Ardında hem bir grup etkisiz sorun yapıcı olarak nitelendirdiği TUDEH Partisini hem de Irak'ta İngiliz istihbaratı himayesinde başladığını söylediği ve İngiliz emperyalizminin aracı olarak nitelendirdiği Komala'yı kınadı. Sonra yolculuk hakkında kimseye bir şey söylenmemesi uyarısından sonra, Kürtler trene bindirilip Tebriz'e gönderildi. Oradan da Kızıl Ordu araçlarıyla evlerine yollandılar.

Kürdistan Demokrat Partisi

Bu yolculuğun sonucu kısa sürede belirdi. Geri döndükten kısa bir süre sonra Qazi Muhammed, herkesin katılmasını istediği Kürdistan Demokrat Partisi'nin oluşumunu duyurmak için Kürtleri önemli bir toplantıya çağırdı. Parti isminden de çıkartılacağı üzere, partinin amacı Amerika modeline dayalı bir demokrasiydi ve bu birçoklarınca coşkuyla karşılandı. Qazi Muhammed ve 105 önde gelen Kürt önderi  tarafından imzalanan bir bildiri yayınlandı. Bu bildiride “Kürt halkı dünyanın Faşizm'den kurutulmasının avantajlarından ve Atlantik Bildirisi'nin vaatlerinden faydalanmak istiyor” denildi. Bildirgede, Kürtlerin, Rıza Şah tarafından reddedilen insani ve anayasal haklar dışında hiçbir şey istemediği söylenerek amaçlar şu şekilde sıralandı: 

1.İran'daki Kürt halkı yerel işlerinde özgürlüğe ve kendi yönetimine sahip olmalı ve İran Devleti’nin sınırları içinde özerklik elde etmelidir.
2. Kürtçe, eğitimde kullanılmalı ve idari işlerde resmi dil olmalıdır.
3.Kürdistan Eyalet Meclisi, Anayasa hukuku uyarınca derhal seçilmelidir ve bütün devlet ve toplum meselelerini gözetlemeli ve denetlemelidir.
4.Tüm devlet görevlileri yerel halktan olmalıdır.
5.Hem köylüler hem de seçkinler için tek bir yasa kabul edilmeli ve iki sosyal grubun da geleceği güvence altına alınmalıdır.
6. Kürt Demokrat Partisi, Azerbaycan halkıyla ve Azerbaycan'da yaşayan diğer halkların (Asuriler, Ermeniler vb.) mücadelelerinde birlik ve kardeşlik kurmak için özel bir çaba gösterecektir.
7. Kürt Demokrat Partisi, Kürdistan halkının ahlaki ve ekonomik durumunu Kürdistan'ın doğal kaynaklarını keşfetme yoluyla ilerletmek, tarım ve ticareti kalkındırmak ve eğitim ve hijyeni geliştirmek için gayret sarf edecektir.
8. İran'da yaşayan halkların mutluluğunu ve ülkelerinin ilerlemesi için özgürce çabalamasını istiyoruz.

Manifesto, Sovyet tarzında "Yaşasın Kürt Demokratik Özerkliği" ile son buluyordu.
Yeni partinin oluşumu, Komala'nın dağılmasına ve üyelerinin Demokratlar safına geçmesine neden oldu. Ancak başlangıçta komünizmden korkan aşiret liderleri yeni partiye karşı temkinli davransalar da birçoğu, aşiretler arasında gezen bir Sovyet siyasi subayı tarafından sunulan destek vaatlerini kabul ettiler. Ancak temelde var olan bu aşiret muhalifliği, eğer Irak'tan - Mele Mustafa Barzani ve Aşireti- geleceği umulmayan, kuvvetler yetişmeseydi, Qazi Muhammed’in konumunu savunulamaz hale getirecekti.

Barzaniler Osmanlı döneminde bile tüm Kürt kabilelerinin en zorlu olanıydı. 1920'lerde Barzaniler ve komşu aşiretler tarafından bir ilah olarak kabul edilen Şeyh Ahmet Barzani, sık sık İngilizlere isyan etti; ki, bir kaç defa Kraliyet Hava Kuvvetleri çağrılmak zorunda kalındı.
Sonunda Şeyh Ahmet, küçük kardeşi Mele Mustafa ve önde gelen takipçileri
önce güney Irak'a, sonra Süleymaniye'ye sürgün edildi. 2 Haziran I942'de ise  kardeşinden liderliği ele geçiren Mele Mustafa, Barzan'a kaçtı. Mele Mustafa'nın Irak hükümetiyle olan sonraki mücadelesi, 1945'te Irak ordusunu nasıl iki defa yendiği ve Irak İçişleri Bakanının fonları akıllıca kullanarak diğer Kürt aşiretlerini orduya dahil etmesi ve onu Barzan'dan çıkarması, gibi noktaları daha sonra konuşuruz.  Ancak 2 Ekim 1945'te Mele Mustafa, Şeyh Ahmet ve yaklaşık 1000 silahlı Barzani ve ailelerinin, Uşnu’nun (Ushnuieh) kuzeyindeki bir noktadan İran'a girdiklerini söylemek yeterli olur. Onlarla birlikte bir dizi Iraklı Kürt alt sınıf memurlar, öğretmenler ve Irak ordusu ve jandarmasından firar eden on iki ordu subayı vardı. Bu ordu mensupları yüksek kalibreli insanlardı, aralarında birkaçı İngiltere'de eğitim görmüş ve Irak'ta generallik mertebesine yükselmişlerdi.

Kısacası İran'a gelmesinden bir süre sonra Mele, Batı Azerbaycan'daki Sovyet güçleri genel komutanı da dahil olmak üzere bir dizi Sovyet subayı ile bir araya geldi. Sovyetler kendisinden Qazi Muhammed'in komutasında olmalarını istedi ve yerel halktan ise yoksul Barzanileri besleyip barındırmalarını istediler. Ekim ayı sonunda, mülteciler ve Iraklı maceracıların da dahil olduğu İngiliz tüfekleriyle silahlanmış yaklaşık 3.000 adamlık Mele Mustafa kuvvetleri, Irak ordusundan makineli tüfekler ve bir toprak parçası elde etti.

Kürt Halk Hükümeti

Kasım ve Aralık başında Sovyet ajanları aşiretler arasında dolaştılar, onlara bağımsızlık için yaklaşan mücadele için harekete geçmelerini söylediler ve liderlerden Mahabad'da toplanmaları istendi. Mamaş, Mangur ve Debokhri hariç hepsi çağrıya uydular. Bu arada Azerbaycan'ın geri kalanında, İran Hükümeti'nin durumu hızla kötüleşiyordu. Çoğu Sovyet Azerbaycanı veya Kafkasyadan gelen silahlı "Demokratlar", cesaretlerini yakında kaybedecek olan İran askerlerine ve jandarmasına saldırmaya başladılar. Bütün eyalet açık bir isyan içindeyken Kızıl Ordu da, merkezi hükümet tarafından baskı altındaki garnizonlarını güçlendirmek için kuzeye gönderilen yardım birliklerini durdurdu. Sonunda, Aralık ayında Demokratlar, Tebriz'deki garnizona saldırdılar ve teslim olmaya zorladılar. Tüm doğu Azerbaycan daha sonra yeni kurulan "Azerbaycan Halk Hükümeti"nin kontrolü altına girdi. 

Tebriz'in düşüşü Qazi Muhammed için aslında uzun süredir defacto olarak bağımsız olan kendi bölgesinin bağımsızlığını ilan etmek için bir işaret oldu. 15 Aralık' ta Mahabad'da aşiret reisleri, yeni Kürt Demokrat Partisi liderleri, Mele Mustafa Barzani ve silahlandırılmış bir jipin içindeki üç Sovyet subayının katılımıyla Qazi resmi olarak Kürt Halk Cumhuriyetini kurdu ve bayrağı göndere çekti. On üç üyeli bir ulusal parlamento kuruldu ve 22 Ocak 1946'da Qazi Muhammed yeni cumhurbaşkanı seçildi. Savaş Bakanı askeri itibarı, onurlu yüzbaşı rütbesine dayanan Qazi Muhammed'in tüccar kuzeni Muhammed Hüseyin Han Seyfi Qazi oldu. Seyfi Qazi, Molla Mustafa, Amr Khan Şikak, Hama Rashid Khan Banei (aşiretiyle birlikte Iraktan yeni dönmüştü) ve Zero Bey Herki[3]'ye "mareşal" rütbesi verildi ve onlara, yüksek botlar, sert omuz askıları ve kırmızı bantlı garnizon kepler ile birlikte Sovyet üniformaları verildi.[4]

Mahabad, Bokan, Nekede (Nakadeh) ve Uşnu (Ushnuieh) kasabaları da dahil olmak üzere küçük bir alanı kontrol eden yeni yönetim Azerbaycan Ulusal Parlamentosuna gözlemci gönderdi ve hatta kendi küçük parlamentolarını topladılar. Ayrıca Mele Mustafa, Sakkız, Bane ve Serdeşt'teki İran garnizonlarıyla savaşmak için gönderildi. Amaç şiddetli kışla birlikte garnizonların hem kendi aralarında hemde Senendec’teki üsle bağlantılarını koparmaktı.

Tebriz ve Tahran ile İlişkiler

Bu arada kuzeyde Urmiye’nin (Rezaieh), Azerbaycan Demokratları tarafından ele geçirilmesi Kürt hükümetine yeni sorunlar getirdi. Kuzeydeki Urmiye’den (Rezaieh) Maku'ya kadar ve  Urmiye Gölü'nün batısındaki ova sakinlerinin çoğunluğu Azerbaycan Türkleri olmasına rağmen, ovalara komuta eden tepelerin kabileleri Kürt'tü. Gölün güneydoğusunda bulunan Miyanduab bölgesi de heterojen bir nüfusa sahipti. Bu alanlar hem Tebriz hem de Mahabad hükümetleri tarafından talep edildi ve sürekli bir sürtünme kaynağı oldu. Amr Khan ve aşiretler Azerbaycanlı Demokratları pek ciddiye almadılar ve muhtemelen Tebriz'in kontrolü altındaki köylere ve kasabalara sürekli saldırıyorlardı.  Nisan I946'da Sovyetler, Azerbaycanlılar ve Kürtler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için Qazi Muhammed'i Tebriz'e getirdi. O dönemde iki kukla devletin birleşik bir cephe oluşturması gerekiyordu, çünkü Demokratlar ve İran Hükümeti arasında eyaletin statüsünün kalıcı bir şekilde çözüme kavuşması için görüşmeler açılmak üzereydi.

Azerbaycan Demokratlarının lideri Pişevari, Qazi Muhammed ve Sovyetler arasındaki müzakerelerin nihai sonucu Kürt ve Azerbaycanlılar tarafından temsilcilerin katılımıyla, 23 Nisan 1946'da bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmanın yayımlanması Tahran'da şaşkınlığa neden oldu, çünkü antlaşmanın hükümleri ve gerçekten de varlığı, ikiz Demokrat rejimlerin kendilerini temsilci değişim ve antlaşma yapma hakkı olan bağımsız uluslar olarak gördüklerini gösteriyordu. Anlaşma metni şöyleydi:

1.     İmzalayan iki hükümete, tavsiye edildiği her anda temsilci değişimi yapacak.
2.     Azerbaycan'da Kürt azınlıkların olduğu bölgelerde devlet dairelerine Kürtler, Kürdistan'ın Azerbaycan azınlıkların bulunduğu bölgelerde ise devlet dairelerine Azeriler atanacaktır.
3.     İmzalayan ülkelerin ekonomik sorunlarını çözmek için ortak bir ekonomik komisyon oluşturulacaktır. Bu komisyonun üyeleri ulusal hükümetlerin başkanları tarafından atanacaktır.
4.     İmzalayan ülkelerin askeri güçleri gerektiğinde birbirlerine yardım edecektir.
5.     Tahran Hükümeti ile yapılacak her türlü müzakere, Azerbaycan ve Kürt ulusal hükümetlerinin ortak çıkarları doğrultusunda yürütülecektir.
6.     Azerbaycan Ulusal Hükümeti, Kürt dilinin kullanımını ve Azerbaycan'daki Kürtler arasında Kürt kültürünün gelişmesini teşvik etmek için gerekli adımları atacaktır ve Kürt Ulusal Hükümeti de Kürdistan'da yaşayan Azeriler için benzer adımları atacaktır.
7.     Her iki imzacı ülke de Azerilerin ve Kürtlerin tarihi dostluğunu ve demokratik kardeşliğini yok etmek isteyen her bireyi veya grubu cezalandırmak için önlemler alacaktır.[5]

Azerbaycan Demokratları daha sonra Tahran'da İran Başbakanı Ahmad Qavam ile bir anlaşma için müzakere etmeye başladılar. Anlaşmaya göre Kürt bölgeleri de dahil olmak üzere tüm Azerbaycan, bir kez daha İran'ın bir parçası haline gelirken, Demokrat liderler Azerbaycan Eyaletinde görevlere "atandı"lar ki, bunlar zaten Demokrat hükümetini ellerinde tutanlardı. Kürtler anlaşmaya karşı aleyhte tutum aldılar. En azından bazı görüşmelerde Qazi Muhammed'in kardeşi ve son İran Parlamentosu'nda milletvekili olan Sadr Qazi tarafından temsil edilmelerine rağmen isteklerinin büyük ölçüde göz ardı edildiğini hissettiler. Azerbaycan Demokratları ele geçirdikleri pozisyonlarını yasallaştırırken, Qazi Muhammed hükümetinin artık hiçbir yasal dayanağı yoktu. Kürtler, İran devletindeki azınlıktan Azerbaycan Türk devletindeki azınlık olmaya kadar irtifa kaybetmişti.

Son olarak, Qazi Muhammed'in kendisi, Başkan Qavam'a bu durumu onaylamadığını söylemek için Tahran'a gitti. Rus sınırından Kirmanşah ve Senendec[6] arasındaki küçük alana kadar uzanan İran'ın kontrolü altındaki Kürtlerin yaşadığı çok daha geniş alanlarla birlikte Azerbaycan'ın Kürt bölgelerinden oluşan yeni bir Kürt vilayetinin valisi yapılmayı istedi. Bu yeni eyalet yerel özerklik derecesine sahip olacaktı, eyalet yetkilileri ve ordusu tamamen yerel nüfustan oluşacaktı. Kurnaz İran Başbakanı,  Qazi'nin de Azerbaycan Demokrat Valisi Dr. Javid'in rızasını alması şartıyla  Qazi'nin önerisini kabul etti. Dr. Javid bu öneriyi öfkeyle reddetti ve Kürtlerle Azerbaycan Demokratları arasında sürtüşme devam etti.

Her ne kadar Tahran'daki bu konuşmalar sırasında bir yandan merkezi hükümet ile mutabakata varılsa da, öte yandan Kürtler ve Azeriler arasında yer yer açık savaşa dönüşen çatışmalar devam etti. İranlılar, Sovyetlerin Mayıs[7] ayı başlarında İran'ı ilhak etme niyetleri göz önüne alındığında,  daha aktif askeri önlemler almaya başlamıştı. Kürt cephesi, İran Dördüncü Tümen tarafından kısa süre önce Huzistan'dan getirilen ve burada Arap aşiretleri arasında güçlü bir silahsızlanma programı gerçekleştiren,  uzun boylu, yetenekli General Homayuni'nin komutası altına verildi. Nisan ayı ortasında Homayuni yolları açtı ve Sakkız, Bane ve Serdeşt'te takviye güçleri gönderdi.

Sovyetlerin, Kürtlere uçaklar, tanklar ve ağır silahlara dair söz verdiği ve elli genç Kürdü askeri ve siyasi eğitim için Bakü'ye götürdüğü söylendi. Ancak şu an için, Qazi Muhammed İranlılara karşı çıkmak için sadece aşiret vergilerine bağlıydı. General Homayuni'nin kuvvetlerine bakan tepelerde, başta Barzaniler olmak üzere, her zaman savaşmaya ve yağmaya hazır küçük Kürt aşiretleri ve Hama Rashid ve yandaşları da dahil olmak üzere, zorlu ama bölünmüş bir güç vardı.[8] General Homayuni bölgeye giderek daha fazla takviye kuvvet getirirken, Qazi Muhammed ve Sovyetler, Şikaklı Amr Han'a ve müttefiklerine -Herki Aşireti- kuzeyden inip operasyonlara yardım etmeleri için baskı yaptı. İlk başta Amr Han, atlarının başka bir yerde otlakta olduğunu ve bu sebeple hareket edilemediğini bahane etse de, Mayıs ayı başında isteksizce de olsa aşiretindeki erkekleri savaş alanına gönderdi.

Mayıs 1946’ da bir dizi şiddetli çarpışma oldu, bunların hepsine az sayıda savaşçı katıldı ve hiçbirinin ardından kararlı bir operasyon gelmedi. Ay başında Kürtler, Sakkız yakınlarındaki bir talim yürüyüşünde ordu sırasını şaşırtıp yirmi kişiyi öldürüp otuz küsur esir aldı ve bunun yanı sıra iki makineli tüfek ve 4.000 mermi ele geçirerek İran prestijine zarar veren bir zafer kazandılar. Kürt esirler Kürt ordusuna katıldılar; geri kalanı Tebriz'e gönderildi.

Ancak Kürtler, Senendec Yolu'nu kesmek için Sakkız yakınlarındaki Mahmudabad Geçidi'ne düzenlenen bir saldırıda ve daha sonra da Sakkız'a bakan tepeleri ele geçirdikten sonra geri püskürtüldüler. İran ordusu onları geri püskürttükten sonra zirvelere her biri otuz ya da kırk askerden kapasiteli yuvarlak gözetleme kuleleri dikti. Sonunda irtibat subaylarının değiş tokuş[9] edildiği bir ateşkes yapıldı, her iki taraf da kendi hatlarında kalacaktı ve Kürtler Sakkız'dan Bane ve Serdeşt'e giden araçları denetleme hakkına sahip olacaktı ve hatta İran garnizonlarına giden silah ve malzeme sevkiyatını da durdurabilecekti. Ayrıca Şikak ve Herki aşiretleri de kuzeye dönecekti.

Qazi Muhammed’in Karakteri ve Kürt Cumhuriyeti

Bu çatışma döneminden sonra, Qazi Muhammed demir perdesini bir kenara çekti ve Sovyet olmayan gözlemcilere ülkesine denetleme imkanı verdi. Barzanilerin, Irak'tan sınır dışı edilmeleri nedeniyle İngiliz karşıtlığının yükselmesi, Sovyet destekli İngiliz karşıtı propaganda ve geçmişte Kürtlerin İngiliz oportünizminin kurbanı olduklarını düşündükleri bazı olaylar İngilizlerin küçük Kürt Cumhuriyeti'ni ziyaret etmelerine izin verilmemesine yol açan etkenlerdi. Ancak çeşitli zamanlarda dört Amerikalı ve bir Fransız, Qazi Muhammed'in konukları oldular.

Bu gözlemciler, Kürt Cumhuriyeti'ni sorun olabilecek bir mesele olarak gördüler. Herhangi bir yasal dayanaktan yoksun olmasına rağmen, Qazi Muhammed'in de facto hükümeti daha önce olduğu gibi devam etti, sadece bakanlarının unvanını wazirken (bakan)  rais (şef) olarak değiştirildi. Qazi Muhammed'in kendisi de  partinin lideri oldu. (Pishwa-i-Hizb-i-Dimokrat-i-Kurd) Köyler yerli olan ve Kürt kıyafetiyle giydirilmiş Jandarma yardımıyla idare edilirken komuta Mahabad'daki Sovyet üniformalı subaylardaydı. Mahabad’ın kendisi tipik sıkıcı Pers taşra kasabasından, pitoresk ve renkli bir yer olmuştu, ulusal kostümlü Kürtler kalabalık sokakları doldurmuş ve  İran asker ve jandarmasından nefret eden kitle için özgür bir yerdi.

Qazi Muhammed ile tanışma fırsatı bulanlar kişiliğinden etkilenemedi ve her yerde Kürt milliyetçileri için nasıl bir sembol haline geldiğini kolayca anlayamadı. Eski bir ordu paltosu giymiş ellilerinde bir adam, hafif sakallı münzevi bir yüze sahipti ve bir de mide rahatsızlığından rengi sarıya çalıyordu.  Ne sigara ne de alkol kullanıyordu ve çok az yemek yiyordu. Sesi yumuşak ve dengeliydi, jestleri ise sesiz ama etkiliydi. Enternasyonalist olarak dünyanın tüm halklarına ilişkin bir ilgisi vardı, Rusça, biraz İngilizce ve Esperanto olmak üzere birçok dil biliyordu. Masasında, adeti olduğundan gramer, okuma ve yabancı dillerde edebi kitapları bulunurdu.

Az bulunur bir cesaret ve özveriyle desteklenmiş bunun yanı sıra geniş fikirlililik ve ılımlılıkla da yoğrulmuş derin inançlara sahip bir insan gibi görünüyordu. Söz konusu dönemde en azından talepleri ılımlı biriydi: İran devletinde Kürt özerkliği talep ediyordu. Kendisi de bir çok Kürt ile aynı kanıları paylaşıyordu; Perslerle aynı İrani ırk ailesinin üyeleri oldukları için, İranlılarla eski Medler ve Persler gibi aynı birlikteliği oluşturamamaları için hiçbir neden yoktu. Qazi' nin kendisi Kürtlerin Medlerin torunları olduğunu düşünüyordu ve Mahabad'a kendi etimolojik çözümlemesi olan "Medlerin meskeni" denilmesini seviyordu.

Yine de kendisinin ve yandaşlarının pan-Kürt özlemleri içinde olduğunu ve Mahabad'ı Kürt kültürünün ve Kürt milliyetçi hareketinin merkezi haline getirerek, o anda merkez olan Suriye ve Süleymaniye'nin yerini almayı umduklarını inkar etmek mümkün değildir. Kürtçe eğitimi sağlam bir zemine oturtmak için büyük çabalar sarf edildi. İlk başta Kürt öğretmenleri sınıfta Farsça ders kitaplarından sözlü olarak tercüme etmek zorunda kaldılar, ancak Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılmasından kısa bir süre önce, ilk sınıflar için Kürtçe ders kitapları basılmıştı. Her ikisi de Kürdistan adı verilen bir gazete ve siyasi aylık bir derginin yanı sıra, başta Havar ve Hilal[10] olmak üzere iki edebiyat dergisi yayınlandı. Bunların hepsi Kızıl Ordu tarafından Kürdistan Demokrat Partisi'ne hediye edilen bir matbaa ile basıldı. Qazi Muhammed'in edebiyata ve Kürt diline verdiği önem, şiirleri kağıt kıtlığına rağmen yayınlanan iki genç şair Hazhar ve Hieman'ın varlığıyla da  desteklenebilir. Bu çabalar Cumhuriyetin kısa yaşamı boyunca Kürtçe'nin yirmi beş yıldır özgürce yazıldığı ve düşünüldüğü diğer iki Kürt kültür merkezinin standardına yaklaşmak için yeterli olmasa da, en azından siyasi olarak Mahabad, şimdilerde tüm Kürtlerin gözlerini çevrildiği odak noktasıydı. Beyrut, İstanbul ve Bağdat'taki entelektüel Kürt çevrelerinin yanı sıra Batı Asya'nın vahşi Dağları arasındaki herkes Qazi Muhammed'i başarılı olup olmayacağını görmek için izliyordu. Elçiler ona sadece Irak'tan değil, Suriye ve Türkiye'den de Kürt gruplarından haberler getiriyordu. “Hareketi”, özellikle eski milliyetçi partilerin fazla bir şey başaramadığını düşünen gençlere hitap etti. Örneğin Irak'ta yeni bir gizli parti olan solcu "Rizgari" bu kimselerden oluşuyordu.

Sovyet Karşıtı Duygular

Irak'taki Hewa ve Suriye'deki Hoybun gibi eski milliyetçi partiler, Sovyet bağlantıları nedeniyle Qazi Muhammed hakkında olumlu düşünmüyordular. Kürtler arasında Sovyetlerin korkusu ve hatta nefreti çeşitli nedenlerden dolayı güçlüydü. İlk elden zaten  Kürtlerin çoğunluğu son derece dindarlardı ve Sovyetlerin dine karşı tutumuna güvenmiyorlardı. Dahası, birçoğu ya Sovyetler Birliği'nden yeni gelen mültecilerle tanışmıştı ya da Kızıl Ordu'daki  Müslümanlarla konuşmuşlardı ki, bunlardan birkaçı Sovyet yönetimi altındaki birçok Doğulu halkın pembe bir tablosunu[11] çizmişlerdi. Ayrıca Rusların, Çarlık zamanlarından beri Kürtlerin geleneksel düşmanları olduğu da unutulmamalıydı. Birinci Dünya Savaşı'ndaki Rus birlikleri, Kürdistan'ın büyük bir kısmında savaştı ve birçok Kürt vadisi ve köyünde hala görülebilecek bir yıkım ve nüfus azalması izi bırakmışlardı. Mahabad’ta da, Rus birlikleri birkaç gün için sokaklarda görünen herkesi vurma emri almıştı ve kasaba yağmalanıp yakılmıştı. Bunların hiçbiri, ağlayan çocuklarını hala “Rus” kelimesiyle tehdit ederek sessizlik teskin eden Kürtlerin uzun erimli hatıralarından silinmedi.

Sovyetler bu olumsuz tutumu ortadan kaldırmak için çok çalıştı. Sovyetler Birliği'ndeki "Kürt özerkliği"ni ve "Leningrad Kahramanı" Kızıl Ordu Albayı Kürt Samand Siamandov'un cesur eylemlerini vurguluyorlardı. Ne kadar başarılı olduklarını değerlendirmek zor, ama kesinlikle nüfusun büyük kesimlerinin yanı sıra toprak sahipleri, tüccarlar ve dini liderler, onlara güvenmemeye ve bu güvensizliği Sovyetlerle bağlantısı inkar edilemez olan Qazi Muhammed'le de ilintilendirmeye devam ettiler. Hükümetinin bulunduğu binanın duvarları Sovyet propaganda posterleriyle sağlam bir şekilde sıvandı; gazete ve dergilerinde Sovyet materyallerinin büyük bir kısmı kelime kelime Kürtçeye  çevrildi; hatta Qazi’nin himayesindeki şairler, Stalin ve Kızıl Ordu'ya methiyeler düzdüler.

Yine de Azerbaycan'ın geri kalanına karşı, Kürdistan'ın Sovyet ajanlarından arınmış dış görünüşü vardı. Sovyet ve Sovyet yanlısı hükümetler için gözlemci olarak hareket eden birkaç İran-sovtrans kamyon şoförünün yanı sıra, Sovyet vatandaşları bölgede neredeyse bilinmiyordu ve Sovyet ajanları gizli tutuluyordu. Varlığı Kürt yetkililer tarafında red edilmiş olsa da, Mahabad'da Sovyet temsilcilerinin ikamet ettikleri söyleniyordu.[12] Urmiye'deki Sovyet Konsolosu Hashumov ve yardımcısı Aliakbarov Mahabad'a  düzenli geziler yapıyorlardı.

Doğu Azerbaycan'da terör kontrolsüz bir şekilde hüküm sürerken, Kürdistan'da, rejime sempati duymayan bazı Kürtler Tahran'a kaçsa da, az sayıda siyasi mahkûm ve sadece bir ya da iki siyasi suikast vakası yaşandı. Mahabad sokaklarında biri Ankara ya da Londra'dan radyo yayınlarını dinleyebilirken, Tebriz'de bunları dinlemek beraberinde  ölüm cezası getiriyordu. Bu özgürlüğün nedeni, Qazi'nin ve kabinesinin ılımlılığı ve liberalizmi ya da kendileriyle bağlantılı kişilere karşı şiddet eylemlerine tolerans göstermeyen kabilelerin varlığı olsun ya da olmasın, net olan şey rejimi en azından merkezi İran hükümetinin zor ve baskısından muzdarip olan Mahabad vatandaşları arasında popüler hale getirmekti.

Aşiretlerin Muhalefeti

Sovyetler, aşiretleri rejimle uzlaştırmak için açık müdahalelerini minimumda tuttularsa bile, kesinlikle başarılı olamadılar. Aşiretlerin, Sovyet destekli hükümete karşı olan tarihsel, sosyal ve dini nedenlerinin yanı sıra, güçlü ekonomik nedenleri de vardı. Kürt aşiretleri yaşamları için büyük oranda tütün mahsullerine bağımlıydılar ve şimdi İran'ın geri kalanında pazarları kesildiği için büyük sıkıntı yaşıyorlardı. Bazı bölgelerde, zaten sınırlı olan gıda arzı, uzun zamandır hoşça misafir edilen yardıma ihtiyaç duyan Barzanilerle paylaşılmak zorunda kalınmıştı.

Bu aşiret muhalefetinin en güçlüsü Güney’de Qazi Muhammed'e açıkça karşı çıkan merhum Karanei Ağa'nın oğlu Mameş'in reisi Mam Aziz ve müttefiki Mangur'lu Bayazid Ağa’ydı. Öyle ki Sovyet konsolos yardımcısı sonunda Urmiye'den gelip Barzanileri onlara karşı gönderilmesi tehdidinde bulundu. Mam Aziz direnmeye devam edince, nitekim Barzaniler ona saldırdı ve bazı aşiret mensuplarıyla birlikte Irak'a kaçmak zorunda kaldı. Urmiye kuzeyindeki aşiretler ise Savaş Bakanı olarak Qazi hükümetindeki görevinden istifa eden ve şimdilik güneybatı Şahpur'un dağlarında kendi merkezi olan Zindaşt'ta kendi halinde duran Amr Khan Shikak'ın liderliğine bel bağlamışlardı. Qazi Muhammed'in güvenebileceği  kabileler, silahlı adam sayısı binden az olan Mahabad’daki Gawrik Aşireti ve Uşnu (Ushnuieh) bölgesindeki Zerza Aşiretinin küçük bir parçasıydı. Hatta Mele Mustafa ve aşireti bile artık onları besleyemeyen Qazi Muhammed ile anlaşamıyorlardı.

Böylece Qazi Muhammed, Tahran Hükümetinin giderek saldırgan tutumu karşısında, neredeyse kendini desteksiz buldu. Sovyetlerin yardım ve malzeme sözlerine rağmen, 1946 sonbaharında, Qazi Muhammed hala ne ağır silahlara, ne eğitimli adamlara, ne de gerçekten etkili bir orduya sahipti. İran'ın hazırlıkları giderek daha açık hale geldikçe, Qazi kabilelere tek umut olarak Sovyetlerin Kürtlere destek sözü verdiğini ve kabilelerin İran Ordusuyla savaşmak için cepheye gelmesini talep ettiğini söylediği çılgınca mesajlar gönderdi. Kabileler ise reddetti.

İran Hakimiyetinin Tekrar Kurulması

Bu arada, olaylar hızla gelişiyordu. Tahran Hükümeti, Demokratların Azerbaycan eyaletinde olmayan Zencan ilçesini teslim etmelerinde ısrar ediyordu. İranlılar isteklerini zorla ile dayatacak gibi göründükleri için Demokratlar bölgeyi boşaltmayı kabul etti ve Kasım ayı sonunda bölge tamamen İran ordusunun eline geçti. 10 Aralık'ta gece yarısından kısa süre sonra İranlılar Mianeh'in güneyindeki Qaflankuh geçidindeki Demokrat mevzilere saldırdılar; yirmi dört saat içinde direniş mevzileri çökmüştü ve Demokrat liderler Tebriz'i ele geçirmelerinden bir yıl sonra Sovyetler Birliği'ne doğru uzun bir kaçış içindeydiler. Demokratların Valisinin, Başbakan Qavam'a gönderdiği teslimiyet telgrafında Kürt komutan Seyfi Qazi'nin karardan haberdar edildiğini ve kuvvetlerine silahlı çatışmaları sona erdirme emri vermesinin beklendiğini belirtti.

I3 Aralık' ta, Mahabad'da kardeşi ve İranlılar arasında arabuluculuk yapan İran Parlamentosu milletvekili Sadr Qazi, Miandoab' da ortaya çıktı. Orada General Homayuni'ye Kürtlerin İran ordusunu barışçıl bir şekilde kabul etmeye hazır olduğunu aktardı. General, Barzanilerin Mahabad bölgesinden çıkmadığı sürece ordusunu ilerleteceğini söyledi. Yarbay Ghaffari'nin komutası altında Irak'tan dönen Dehbokri ve Mamesh ve Mangur'un da aralarında bulunduğu hükümet yanlısı aşiretlerden oluşan bir öncü grubu önceden gönderdi. Bunlar Mahabad'dan çok uzak olmayan bir yerde Qazi Muhammed'in bir temsilcisi tarafından durduruldu ve General Homayuni ile yapılan anlaşmanın gereğince kasabanın düzensizlik çıkarabilecek aşiretler tarafından değil, düzenli birlikler tarafından işgali için istekte bulundu. Aşiretler sonunda savaşmadan geri çekildiler ve I5 Aralık 1946'da, Barzaniler Naqadeh'e çekildikten sonra İran ordusu Mahabad'a girdi ve böylece bir yıllık Kürt Cumhuriyeti'ni sona erdi.

İran ordusuna büyük bir resepsiyon verildi ve Qazi Muhammed ve ordu komutanları karşılıklı ziyaretlerde bulundular. Ancak I7 Aralık'ta bir grup Kürt tutuklandı ve ertesi gün Qazi Muhammed, Seyfi Qazi ve diğerleri de hapse atıldı. Qazi hükümetinin  özgür olan üyeleri dini  pozisyonu nedeniyle ayrıcalığı olan Hacı Baba Şeyh ve Irak'a kaçan ya da köylerde saklanan bir avuç Kürt'tü. Hapis cezasının yanı sıra, Kürt liderler aşiret mensuplarını kendi evlerine yerleştirme, kendi yemek masraflarını karşılama ve İran’a has yargılanmadan para cezası uygulama yöntemleriyle de cezalandırıldılar. Ayrıca yıl boyunca Tahran'dan sadece arabulucu olarak hizmetlerinin İran Hükümeti tarafından talep edildiği anlarda ayrılan Sadr Qazi, 30 Aralık'ta Tahran’daki evinden alınıp Mahabad'a getirildi ve kardeşiyle birlikte hapsedildi. Ordu, mahkumlara karşı şikayetleri olan tüm kişilerden kanıtlarını sunmalarını istedi ve askeri mahkemenin incelemesi sonrasında Qazi Muhammed, Seif Qazi ve Sadr Qazi'yi ölüme mahkum etti. 31 Mart 1947 şafak vaktinde Mahabad meydanında asıldılar.
İran askeri hükümeti, Qazi Muhammed rejiminin tüm izlerini yok etmek için bir program yürüttü. Kürt matbaası kapatıldı, Kürtçe öğretim yasaklandı ve Kürtçe basılan tüm kitaplar alenen yakıldı. Ordu, aşiretlere göz dağı vermek için, Feyzullah Bey ve Sakkız’daki Gawrik aşiretinin on bir düşük statülü reisini idam etti.
Mahabad'ın yeniden ele geçirilmesinin önemini hatırlatmak gerekir. Azerbaycan’ın her yerinde köylüler, işçiler ve dükkan sahipleri çöküşlerinin ilk nedeni olarak gördükleri Demokratları katlettiler. Bu kendiliğinden gelişen tepki, halkın rejime karşı hissettiği nefreti açıkça gösteriyordu. Ancak Mahabad'da, bütün bunlar sükunet içinde geçti, özellikle şu takdire şayandır ki Azerbaycan'ın her yerinde gizli polis, bu tür acil durumlara hazırlıklıyken Qazi Muhammed'in böyle bir imkanı bile yoktu. Bu durum, Qazi Muhammed rejiminin popüler olduğu yönündeki haberleri doğrulama eğilimindeydi en azından kendi başkentinde.
Kuzeyde Amr Khan ve onun etkisi altındaki kabileler bu olaylarda aktif rol almadı. Açıkçası yükümlülük altına girmek istemeyen İran ordusu, Amr Khan'a Azerbaycan'a öngörülen hamle hakkında bilgi vermemişti ve bu yüzden kendi aşiretini Demokratlara saldırmak için topladığı zaman savaş sona ermişti. Amr Khan ve diğer şefler hızla İran komutanına sadakatlerini sundular. General Homayuni ile Urmiye’de görüşürken, aşiret üyeleri Urmiye yakınlarındaki Balanesh'te bazı İran askerlerini pusuya düşüren Zero Bey dışında hepsi geri kabul edildi. Bunun üzerine Zero Bey kendisine eşlik eden birkaç aşiret mensubu ve Asuri ile beraber Mele Mustafa ve Barzanilerin, Merkezi Hükümet'le istikrarsız bir ateşkes içinde bulduğu Uşnu’ya kaçmak zorunda kaldı. Mele sonunda hükümetin aşiretin silahsızlandırma ya da Irak'a dönme emirlerini reddetti ve çatışmalar tekrar başladı. Haziran 1947'de Barzaniler kuzeye Maku'ya doğru savaştılar ve Sovyetler Birliği sınırını geçmek üzere gibiydiler.

Sonuç
Bir Kürt devleti kurmaya yönelik bu son girişim, İran'ın Mahabad'ı işgaliyle sonuçlandı. Daha önceki girişimlerde olduğu gibi, Kürtlerin kendi aralarındaki bölünme nedeniyle büyük ölçüde başarısız oldu. Kürt milliyetçiğinin ikilemlerinden biri de, sadece liderlerinin değil tüm aşama ve alanlarda aydınlanmış kentli insanlar olması gerekirken, askeri gücünü her zaman için hükümet otoritesi boşluğunda kazanç ve yağma peşinde olan eğitimsiz ve hayal gücünden yoksun olan aşiretlerden gelmiş olmasıdır. 1946'da, doğal olarak hükümet kontrolüne karşı çıkan Kürt aşiretleri, kendi soydaşları olmalarına rağmen, Merkezi Hükümet'in otoritesi altında olduğu gibi, Qazi Muhammed'in otoritesi altında da huzursuz hissettiler. Bu duygunun yanı sıra Qazi'nin Sovyet bağlantılarına olan güvensizlikleri nedeniyle aşiretlerin hemen hemen hepsi İran ordusunun tarafını tutmuşlardı.
Cumhuriyetin çöküşünün başlıca doğrudan nedeni ise Sovyet desteğinin hayata geçirilememiş olmasıydı. Eğitimli Kürtlerin çoğunluğunu bir araya getiren genç ve güçlü bir milliyetçi partinin içine onları kendi amaçları için kullanan ve sonra yok edilmesine izin veren yabancılar sızmıştı. Minyatür devlet Kızıl Ordu'nun koruması altında inşa edilmiş ve sadece geri dönme olasılığı nedeniyle tahliye edildikten sonra var olmaya devam etmiştir. Kürtlerin artık buna dair inancı kalmayınca ve İranlılar bundan artık korkmadığında, Qazi Muhammed'in hareketinin ayakta kalması için hiçbir şans kalmamıştı.
Bütün bunlar Kürt milliyetçiliğinin gelişmesine ciddi bir darbe vurdu. Şu anda ne Komala ne de Kürdistan Demokrat Partisi var ve Kürtlerin potansiyel liderlerinin çoğu ya öldü, ya hapiste ya da sürgünde. Ancak bu, Kürt milliyetçiliğinin bittiği anlamına gelmez. Kürt Cumhuriyeti, nüfusun sayı ve öneminin artmasına bağlı olarak ortaya çıkan ilerici unsurları arasında destek buldu ve yok olmaya mahkûm gibi görünen bu unsurlar tarafından da  karşı çıkıldı. Kürt milliyetçiliğinin yakın zamana kadar milliyetçilik fikrini bilinmediği ve insanların din ve aşiret liderlerine birincil bağlılıklarını sundukları bir yerde pratik olup olmadığı hala belli değil. Kürtler hiçbir zaman kendi istikrarlı bir durumlarında birleştirilmemişler ve hiçbir eski birleştirici kültürden yararlanamamışlardır. Dağlar tarafından birbirlerinden ayrılan Kürtler, her zaman yaşadıkları farklı devletlerin başkentlerine kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını aramak zorunda kalmışlardır.
Kürtlerin yaşadığı devletler, Kürt nüfusuna bir dereceye kadar yerel özerklik izni verirse ve kendi milliyetçiliklerini dayatma girişiminden vazgeçerlerse, benzer bir şekilde çok uluslu olan İsviçre'de bulunan ulusal sadakati elde etmeyi başarabilirler. Arap ülkeleri bu yönde bir başlangıç yaptı. İran'da da benzer bir politika, yabancı nüfuzdan uzak tutulursa, ulusun iki halkı arasındaki ayrılıktan ziyade daha yakın birliğin bir nedeni olabilir.
 

* Archie Roosvelt, J. (1947). The Kurdish Republic of Mahabad. Middle East Journal, 247-269.  Yazar, Mart 1946'dan Şubat 1947'ye kadar Tahran'da Askeri Ataşe Yardımcısı olarak görev yaptı. Bu dönemde Kürtlerin durumu hakkında özel bir çalışma yaptı ve Kürt Cumhuriyeti'nin kısa bir süre varlığı boyunca Mahabad'ı ziyaret eden dört Amerikalıdan biriydi.

* * Başta çevirmen Menaf Eydi ve bu metni Kurd Araştırmaları ile paylaşma nezaketi gösteren Fırat Sözeri olmak üzere bu tarz kıymetli çalışmalara yoğunlaşan Ankara Kürdoloji Grubuna teşekkür ederiz.

Dipnotlar
[1] Kürt ulusal elbisesi, mavi ipek püsküllü bir türban, işlemeli yelek, gösterişsiz yünlü bol gri bir pantolon ve üstünde pipo, tün torbası ve uzun ve kavisli hançer olan önü grift bir şekilde bağlanmış olan büyük bir koyu kırmızı kemerden oluşur. Rıza Şah’ın zoruyla yerli elbiselerini terk etmek zorunda kalan diğer İranlılar gibi Kürtler de, milli gururlarının sembolü olan giysilerini evlerinde sakladılar ta ki içlerinde umut yeşerten Müttefiklerin işgaline kadar. Gerçekte ise, dağlarda güven içinde yaşayan aşiretler giyim tarzlarını terk etmediler. Kürtler iflah olmaz gösteriş düşkünleriydiler ve aralarındaki fakir biri bile  son madeni paralarıyla iyi bir kebaptan ziyade ince bir kuşak almayı  tercih ediyordu. Rıza Şah'ın onların elbiselerine getirdiği kısıtlamalar ona ve rejimine daha da nefret etmeye hizmet etmişti.
[2] Tudeh Parti için,bkz, George Lenczowski, "The Communist Movement in Iran", Middle East Journal, I (I947), pp. 29-45.
[3] Zero Bey, ünlü Şikak isyancı lider Simko ile bağlantılı bir aşiret lideriydi. Simko’nun Rıza Şah'a yenilgisi ve öldürülmesi üzerine, Zero Bey Irak'a kaçtı, 1941'de geri dönerek Baranduz Vadisi'nde kendisine bir bölge oluşturdu. Kendisi Sovyet siyasi subaylarıyla sık sık görüşüyordu ve onların himayesi altındaydı. Her ne kadar kendi aşireti olan Herki'de çok az öneme sahip olsa da çünkü çoğunluk geleneksel liderlerini takip ediyordu, bu Sovyet bağlantıları onun Kürdistan'daki gelişmelerde önemli bir rol oynamasını sağlamıştır.
[4] Yeni hükümetin diğer yetkilileri şunlardı: Yerel dini lider Hacı Baba Şeyh Başbakan; Sadık Hayderi, Çalışma ve Propaganda Bakanı; Nef Karimi, Milli Eğitim Bakanı; Mohammad Amin Mu'ini, Ticaret Bakanı; Ahmet İlahi, Hazine Bakanı; Seyyid Muhammed Tahazadeh, Sağlık Bakanı; ve Halil Hüsrevi, İçişleri Bakanı’ydı. Bu adamlardan sadece biri Komala'nın kurucuları arasındaydı, diğer hepsi orta veya üst sınıftandı: küçük tüccarlar, memurlar ve toprak sahipleri.
[5] Antlaşma, Azerbaycan demokratları adına Pishevari, Biriya, Dr. Cavit ve Sadık Padegan, Kürtler içinse Qazi Muhammed, Seyyid Abdullah Gilani, Amr Khan Shikak, Zero Beg Herki ve Raşit Beg Herki’nin katılımıyla Tebriz'de imzalandı.
[6] Senendec (Senna), eski bağımsız Ardelan prensliği olan Kürdistan eyaletinin başkentiydi. Burası idari olarak Azerbaycanın bir parçası olan Serdeşt dışında Sakkız ve Bane’yi kapsıyordu. Bu makalede, "Kürdistan" kelimesi, hiçbiri Kürdistan eyaletinde olmayan Qazi Muhammed'in  bölgesini belirlemek için kullanılmıştır.
[7] Kızıl Ordu sonunda 9 Mayıs, I946'ta İran'ı tahliye etti.
[8] Hama Rashid, Baneh Valisi olarak göreve iadesi için İran ordusuyla gizli görüşmelere devam ettiğinden dolayı Kürtler için şüpheli bir değeri vardı bunun yanı sıra hem Kürtler hem de İranlılar tarafından İngilizlerle gizemli bir bağlantısı olduğundan şüphe ediliyordu. Ağustos ayında Mahabad'da onu öldürtme planları yapıldığını duyan Hama Rashid Irak'a kaçtı.
[9] Kürt irtibat subayı Komala'nın ilk kurucularından "Albay" Muhammed Nanavazadeh'di, daha sonra içinde seyahat ettiği İran ordusuna ait uçağın Baneh yakınlarında düşmesi sonucu hayatını kaybetti.
[10] Komala döneminde Kelavizh ve özellikle de kapağın üzerinde Selahaddin'in resmini taşıyan ve Irak'ın yanı sıra İran'da dolaşımda olan partinin resmi organı Niştiman gibi bir dizi Kürt dergisi yayınlanmıştı.
[11] Çevirenin notu: Burada yazar daha çok ironi yapıyor görünmektedir.
[12] Bu Sovyet danışmanlarından sonuncusu olan Asadov'un, cumhuriyetin son günlerine kadar Mahabad'da olduğu söylenir.