Amaç ve Kapsam

Popülizmin hakikat bilgisi olarak dünyayı kasıp kavuran post-gerçeklik zamanlarında yaşıyoruz artık. Hakikat ve hakikat bilgisi hiç bu kadar iktidara peşkeş çekilmemişti.  Özellikle internetin bilgiyi üreten bir fabrika hali alması karşısında daha az düşünüp daha az yazdığımız ortada. Bu ortamda düşünsel derinlik, inziva, ilham ve feyz alma gibi geleneksel bilgi üretim süreçleri giderek gereksiz bir nostaljiye dönüşüyor.

Hakikat bilgisi başta olmak üzere bilgi üretim süreçlerinin fabrikasyonunda yaşanan bu değişim bir anlamda bilme kaynaklarını demokratikleştirirken öbür yanda ise yeni bir düşünsel hegemonyanın taşlarını döşüyor. Bu sebeple bir zamanlar “metnin dışında bir şey yok”tu belki ama şimdilerde “metin yok”.

Bilgi süreçlerinde yaşanan değişimin toplum, siyaset, iktidar ve devleti yeniden ürettiği bir süreçteyiz. Güvenlik ve risk toplumunun giderek ön plana çıktığı, iktidar ve devlet olgusunun yeniden keşfedildiği, nekro-siyasetin demokratik siyasetin yerini aldığı çatışmalı bir sürece hızla yuvarlanıyoruz. Homo Homini Lupus’un post-modern versiyonuyla karşı karşıyayız. Bu sebeple yeni bir dünya savaşına uyanma ihtimalimiz her geçen gün artıyor. Kriz, kaos, öngörülemezlik teorileri toplumu rehin almış durumda.

Bu kaotik ortamda Kürtlerin mücadelesi bir parça da olsa insana umut veriyor. Bununla birlikte Kürtlerin iki yüz yıllık kazanımlarının risk altında olduğu, şehirlerinin muhasaraya alındığı, değişik lokasyonlarda pogrom veya soykırım benzeri kitlesel ölümlerle yüz yüze kaldığı tarihi bir korku tünelindeyiz. Öbür tarafta Kürt toplumunda sınıfsal açıların giderek keskinleşmesi, kültürel üretimlerin kısırlaşması, siyasetinin elitleşmesi, ulusal birliğinin bir türlü sağlanamaması yüzünden kronik sorunlarının giderek derinleştiğini de görmekteyiz.  

Tüm bunlarla birlikte siyaset ve örgütlenme bağlamında ciddi bir mesafe kaydeden Kürtlerin aynı mesafeyi entelektüel, kültürel ve edebi anlamda aldığını iddia etmek zor. Kürtlerin neden bir Dostoyevski’si yok, neden bir Marquez çıkaramadı Kürtler? Hele de entelektüel çerçevede Kürtlerin bir Fanon’u, Bir E. Said’i, bir Ali Şeriati’sinin olmamasının bir sebebi olmalı.  Avrupa devrimci geleneği, Rus aydınlanma geleneği, Latin Amerika direniş geleneği dünyaya muazzam düşünür, sanatçı ve edebiyatçılar bahşederken neredeyse iki yüz yıla varan Kürt direniş geleneğinin dünyaya sunduğu özgün bir üretimin olmaması üzerine düşünülmesi gereken bir husustur.

Kürt okumuşların giderek düşünsel gettolara hapsolması, Türk solunun veya entelektüelizminin bir türevinin olması, orta sınıf karakterini bir türlü aşamaması, ulusal olan ile evrensel olan arasında trajik bocalamalar arasında kaybolması gibi meselelerin tamamen farkındayız. Bu sebeple Kürt okumuşları ile Kürt toplumu arasındaki aşılması zor olan mesafenin de farkındayız. Tüm bu problemlerin hem taşıyıcısıyız hem müştekisiyiz hem de mustaribiyiz. 

Çağrıcı grubu olarak bir araya geldiğimiz arkadaşlar olarak en önemli arayışımız “daha iyi bir dünyanın nasıl mümkün olabileceğine” kafa yormaktır. Dünyayı yorumlama yerine değiştirmenin devrimci bir edim kabul edildiğinin farkındayız. Fakat değişim için çaba harcamanın da eninde sonunda kafa yormaya bağlı olduğu açıktır.

“Önce söz vardı” der kutsal kitap. Sözü olan, derdi olan ama yazacak platform bulamayan çevrelere sesleniyoruz. Eleştirel aklı rehber edinen akademisyenler, araştırmacılar, düşünce emekçileri ile birlikte bir yola girmek istiyoruz.